Bâzı Tarîkatlar İlme, Bâzıları Kisveye, Bâzıları Kerâmete, Bâzıları Mûsikîye Önem Vermektedir. Bu Yaşantı ve İlgi Alanlarının Farklılık Sebebi Nedir? Bu Karmaşa İçerisinde Doğrunun Ölçüsü Nedir?
Bâzı tarîkatlar ilme, bâzıları kisveye, bâzıları kerâmete, bâzıları mûsikîye önem vermektedir. Bu yaşantı ve ilgi alanlarının farklılık sebebi nedir? Bu karmaşa içerisinde doğrunun ölçüsü nedir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...
Bugünkü Müslümanların hâline bakıp Müslümanlık hakkında hüküm vermek nasıl yanlış bir yargı olursa, toplumumuzdaki yaygın görüntülerine bakıp tasavvuf hakkında söz söylemek de aynı şekilde yanlış olur. Gerçek tasavvuf elbette bugünkü gibi çok bölük pörçük yaşanan tasavvuf değildir. Bir başka ifâde ile bâzı grupların öne çıkmış birtakım özelliklerini tasavvufun bütünü için bir yargı vesîlesi yapmak yanlış olur. Aslında bu soruların cevâbı asırlar önce verilmiş ve tasavvufun asıl gâyesi ortaya konmuştur. Bakınız Yûnus ne diyor:
Dervişlik dedikleri hırkayıla tâc değil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtâc değil.[1]
***
İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin / Bu nice okumaktır.[2]
Tasavvuf insanlara önce kendini, sonra Rabb’ını tanıma/mârifet yolunu gösterir. Farklı özelliklerin ortaya çıkması biraz da mürşid ve müntesiblerinin farklı karakter yapısından kaynaklanmaktadır. Çünkü yukarıda sayılanlardan hiçbiri tek başına tasavvuf değildir. Ancak sûfîler bir eğitim aracı olarak yerine göre mûsikîden de istifâde etmişlerdir.
Bugün modern pedagojide insanın karşısındaki ile göz iletişimi kurmasının önemi kabûl ediliyor. Göz ile kulak yüksek duyu organları sayılıyor. Bu iki duyu organının diğerlerine göre eğitimde çok daha etkili olduğu tesbit edilmiş bulunmaktadır. Nazar bir göz iletişimidir. Mûsikî de kulak aracılığı ile kalbe ulaşma yoludur.
Mutasavvıfların derdi bellidir: Gönüllere “Elest bezmi”nde verdikleri sözü hatırlatmak. Bunun için, meşrû olan hangi aracı bulurlarsa kullanmışlardır. Aslında amaç olarak tasavvufta ne kisvenin, ne kerâmetin, ne nazarın, ne de güzel sesle söylenen mûsikî ve ilâhînin bir kıymet-i harbiyyesi vardır. Çünkü amaç kulluktur, ihsândır ve rabbânîliktir. Rabbânîlik söz konusu olunca da sâdece bilginin önemi yoktur. Bilgi amelle, amel ihlâsla, ihlâs ihsân ve îsâr ile beslendiği zaman anlam kazanır. Bugün bu konuda görülen eksiklik tasavvufun değil, ferdlerin eksiklik ve kusûrudur. Bunu tasavvufun geneline fatura etmek haksızlık olur.
[1]. Yûnus Emre, Yûnus Emre Dîvânı, hzr: Mustafa Tatcı, İstanbul 2005, II, s. 160, 162/1.
[2]. Yûnus Emre Dîvânı, II, s. 101, 91/1.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
YORUMLAR