Bebek Beyni İçin İlk Bir Yıl Çok Önemli

Çocuk Sağlığı-Hastalıkları ve Çocuk Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Şenbil bebek gelişiminde duyarlı dönemler hakkında bilgi verdi.

Çocuk beynini erişkin beyninin küçük hali olarak değil, birtakım yapısal ve işlevsel değişikliklerin sürekli yaşandığı dinamik bir ortam olarak düşünmek gerektiğini belirten Şenbil, çocuğun gelişim evresinde kazandığı her yeni becerinin, beynin yapısal gelişimi ile sağlıklı bir beyin yapısını etkilediğini söyledi. Şenbil, “Bu etmenler arasında çocuğun anne ve babasından edindiği genler onun yeteneklerini ve gelişimsel olasılıklarını belirler. Sonuç sadece ne genetik yapıya ne de sadece çevresel uyaranlara bağlıdır. Sonucu ortaya çıkaran genler ve çevresel destek arasında yaşam boyunca devam eden etkileşimdir” diye konuştu.

"BEYİN AĞIRLIĞININ YÜZDE 98'İNE, 6 YAŞTA ULAŞILIR"

Beyin gelişiminin hayat boyu devam eden bir süreç olduğunun altını çizen Şenbil, beyin ağırlığının yüzde 98’ine 6 yaşta ulaştığını, iç ve dış kabuk oluşunun tamamlanması ve arasında bağlantıların oluşmasının da en fazla ilk 1 yaşta olup ve yaklaşık 18-20 yaşta tamamlandığını ifade etti. Sinaptik bağlantı denilen beyin hücrelerinin arasındaki bağlantıların oluşumunun da ilk 1 yaşta en hızlı olduğunu anlatan Şenbil, “Beyin hücreleri arasındaki bu bağlantılar 40’lı yaşlara kadar bir taraftan devam ederken bir taraftan budanma dediğimiz olay ile azalır.

Beyindeki kimyasal maddelerin salınımı hayat boyu sürer. Ayna nöron olarak adlandırılan kısaca empati ve taklit yeteneğinden sorumlu olduğu düşünülen yapıların oluşumu da hayat boyu sürer” dedi. Şenbil, “Çocuk doğduğunda beyin; temeli atılmış, kaba inşaatı ve odaları bitmiş bir ev gibidir. Odalar arasında bağlantıların kurulması, evin içinin döşenmesi ve güzelleşmesi ise aslında hayat boyu devam eder. Çocuklar doğdukları andan itibaren kendi bireysel ihtiyaçları ve tercihlerine uygun gelişir. Beynimiz bazı yönlerden özel bir eğitime ihtiyaç duymaz. Örneğin; bebek doğar doğmaz emebilir, daha küçük bebekken bile karnı acıkınca ağlar” şeklinde konuştu.

"BEYİN, GELİŞİMİ SÜRESİNCE HER KİŞİNİN ÇEVRESEL ÖZELLİKLERİNE GÖRE ŞEKİLLENİR"

Çocuğun beyni sağlıklı ise ihtiyaç duyduğu şeyleri dünyadan nasıl alacağını doğal olarak bildiğini vurgulayan Şenbil, “Aynı zamanda beyin, gelişimi süresince her kişinin çevresel özelliklerine göre şekillenir. Bu nedenle insanlar çok değişken koşullarda yaşayabilir. Bu gelişim beynin arka kısımlarından ön kısımlarına doğru olur. Kısacası doğduğumuzda beynimizin yaşamımızı devam ettirecek fonksiyonları ilk önce gelişir. Yaşamımızı daha güzelleştirecek olan kısımlar, olaylar karşısında çözüm bulabilme, mantıklı düşünebilme, ahlaklı davranma, matematiksel beceriler ise daha sonra gelişir” ifadelerini kullandı. Bu kısımların ve beş duyunun gelişiminde gelişiminde uyaranların etkisinin büyük olduğunu söyleyen, beyin gelişim süresince ilk bir yılın çok önemli olduğunun altını çizen Şenbil, bu yıllarda belirli davranış ve duyuların olgunlaşması için o gelişim dönemine uygun doğru çevresel desteğin yaşanması gerektiğini vurguladı.

DUYARLI DÖNEMLER

"Bu dönemlere “duyarlı dönemler” deniliyor" diyen Şenbil, şöyle devam etti:

"Duyarlı dönemler bazı duyular açısından anne karnında iken başlar. Tat duyusu bunlardan birisidir. Annenin aldığı gıdalar çocuğun içinde bulunduğu sıvı ile çocuğa ulaşır. Doğum sonu erken dönemde anne sütü ile daha sonra ek gıdaya geçiş ile olgunlaşmaya başlar. Yaklaşık 3 yaşında tat tercihlerinin çoğu oluşmuştur. Çocuğa bu dönemler kaçırılmadan farklı tatlar defalarca sunulmalıdır. İşitme duyusu da anne karnında gelişmeye başladığı için annenin hamileyken dinlediği müzikler doğum sonu dönemde çocuğu sakinleştirmek için kullanılabilir. Doğumdan sonra işitme testi yapılarak kayıp varsa erken teşhis ve tedavisi sağlanmalıdır. Konuşma bebeğin yaşamının ilk yıllarında en çok duyduğu sesleri anlama ve çıkarma ile başlayarak gelişir. İleri yaşlarda yeni bir dil öğrenmek mümkün olsa da daha fazla uğraşı gerektirir. Yabancı dil eğitimine ne kadar erken yaşta başlanırsa çocuk o kadar kolay öğrenir. Dokunma duyusu deneyim ile kazanılır. Yetiştirme yurtlarında büyüyen çocuklara bu açıdan dikkat edilmelidir. Görme duyusu en erken kazanılan ve deneyimle artan duyulardandır. Göz tembelliği erken fark edilmez ise ileri yaşlarda geri dönüşü çok güçtür.”

Kaynak: İHA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.