Bebeklerde Bitmeyen Ağlama Krizlerinin Sebebi ve Çözümü

Bebekler neden durmadan ağlar? Bebeğe anne sütünün yetmediği nasıl anlaşılır? Ağlayan bebek nasıl sakinleştirilir? Bebeklerde bitmeyen ağlama krizlerinin sebebi ve çözümü nedir? Ağlayan bebeği sakinleştirmek için yapılacaklar.

Altları temiz, karınları tok olan ve herhangi bir hastalığı da bulunmayan bebeklerin saatlerce süren ağlama krizlerinin sebebi, ufacık mide-bağırsak sisteminden atarak bir türlü rahatlayamadıkları gazdır.

BEBEKLER NEDEN DURMADAN AĞLAR?

Böyle hâllerde âileler, bebeklerinde bir hastalık olduğunu ve onların bakımlarında yetersiz kaldıklarını düşünerek bunalmaktadırlar. Durdurulamayan ağlama nöbetleri karşısında çaresiz kalınca:

“-Son günlerde hep aynı saatlerde ağlıyor, kaç saattir durmadan ağlıyor, huzursuzlanıyor, morarıp katılıyor!” gibi şikâyetlerle hekime başvurmaktadırlar.

Hekimler ise, bebeklerin sağlıklı olduğuna dair âileleri inandırmaya ve uygun olmayan tedavi yöntemlerine başvurmamaları gerektiği konusunda onları ikna etmeye zorlanmaktadırlar.

Her bebeğin kliniği aynı olmadığı ve koliğin kesin sebebi bilinmediği için standart bir tedavi protokolü oluşturulamamaktadır. Birçok usul denenmekle beraber, hâlen tesirli bir tedavi biçimi bulunamamıştır.

Bir önceki yazımızda bunun normal ve kendiliğinden düzelebilecek bir durum olduğu, bebeğin büyüme ve gelişmesini engellemediği konusunda âilenin rahatlatılması gerektiğini belirtmiştik. Belki de tedavinin en önemli kısmını, âilelerin ikna edilmesi oluşturmaktadır. Zira aşırı ağlamalar, âile içinde, bilhassa annede gerginliğe sebep olarak bebek ile iletişimi sıkıntıya sokmakta, bunun emzirme ile alâkalı bir durum olduğunu düşünen anneler, bu konuda kendilerini yetersiz ve çaresiz hissederek anne sütüne alternatif aramaktadırlar.

BEBEKLERDE GAZ SANCISI TEDAVİSİ

“İnfantil kolik” dediğimiz gaz sancısının tedavisinde kullanılan ve kesin çözüm veren bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Bebeklerin neden ağladığını tespit ederek bu doğrultuda uygulanacak rahatlatıcı metotlarla bebekler sâkinleştirilebilir. Uygulanan girişimler, üç başlık altında toplanabilir. Bunlar; ilaçlar, beslenme ile ilgili girişimler ve davranış uygulamaları olup, en fazla kabul gören metot, davranışlarımızla müdahaledir.

İlaçlar, hem çok etkin bir tedavi sağlamadığından, hem de yan tesirleri olduğundan hekim kontrolünde kullanılmalıdır.

Beslenme ile ilgili girişimler: Bebeklerin ilk haftalardaki büyümesi oldukça hızlı olduğundan, sık sık ağlayıp emmek isteyeceklerdir. Doğumdan sonraki 3, 6 ve 8. haftalarda bu durumda belirgin artış olmaktadır. Anneler endişeye kapılmadan bebeklerini emzirmelidir. Doğumu müteâkip en geç 72 saat içinde anne sütü bebek için gerekli seviyeye ulaşmaktadır.

BEBEĞE ANNE SÜTÜNÜN YETMEDİĞİ NASIL ANLAŞILIR?

Bebeğe sütün yetmediğini onun ağlaması değil, kilosundaki değişiklik belirlemektedir. Ayda en az 600 gram alan, günde 5-6 kez idrar yaparak bezini ıslatan bebeklere süt yeterli oluyor demektir. Gaz sancısı sebebiyle aşırı ağlamalardan ötürü sütün yetmediğini düşünerek mamaya geçiş yapmak, yanlış bir uygulamadır. Anne sütü alan bebeklerde gaz sancısı daha az olur. Mamaların hazmı daha zordur. Lâkin mama ile beslenen bebeklerde allerjen olmayan ve gaz yapmayan formüller denenebilir.

Bebeğin beslenmesi sırasında uygun emzirme tekniği önemlidir. Emzirirken bebeğin burnunun tıkalı olmamasına ve hava yutmamasına dikkat edilmeli, bir göğüs tamamen boşaltıldıktan sonra diğerine geçilmeli (böylece sürekli laktoz muhtevası yüksek olan önsütün alınması önlenmiş olur), sonraki emzirmeye en son boşaltılan göğüsten başlanmalı, beslenme sonrası bebeğin gazı çıkartılmalı ve çıktığından emin olunmalıdır.

Uyku ve beslenme saatlerinin düzene konmasının, ağlama sürelerini % 42 oranında azalttığı bildirilmektedir. Çok fazla emme isteği olan bebeklerde en az 2-2,5 saat ara ile beslenme yapılmalıdır.

Anne sütünün içindeki ağrı kesici-sâkinleştirici maddeler ve bebeğin uykuya geçmesini sağlayan kimyevî formüller sebebiyle bebekler daha kolay sâkinleşmektedir. Ayrıca emzirme esnasındaki anne-bebek arasında kurulan duygusal bağın da olumlu tesirleri bulunmaktadır. Bu sebeple gaz sancısı sebebiyle anne sütünü bebeğin diyetinden çıkarmak yerine, annenin diyeti gözden geçirilerek düzenlenmelidir.

İnek sütü, yumurta, fındık, fıstık, çikolata, baharatlı gıdalar gibi alerjen maddelerle; lahana, turp, bulgur, fasulye gibi gaz yapan gıdalar gerekirse diyetten çıkarılmalıdır. Kafein ihtiva eden içecekler ile sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıkların da bebekte gaz sancısını uyardığı akılda tutulmalıdır.

Bitki çaylarının ağrıyı azalttığı söylense de, bebeklerde ciddî ishallere, böbrek yetmezliğine sebep olabilir. Tedavide belirli bir doz belirlenmediği için de gereğinden fazla verilmesi, bebeğin anne sütü almasını azaltabilir.

AĞLAYAN BEBEK NASIL SAKİNLEŞTİRİLİR?

Davranış uygulamaları, diğer usullerden daha tesirli ve başarılıdır. Kundak yapmak, bebeği yüzükoyun veya yan yatırmak, kucakta sallamak, ninni söylemek, araba ile gezdirmek, karnına ılık havlu koymak, masaj yapmak, ılık banyo yaptırmak, kucağa alarak sırtını sıvazlamak, bebeğin yanında ritmik ses çıkaran elektrik süpürgesi ya da saç kurutma makinesi açmak gibi uygulamalar; sancı sebebiyle huzursuz olup ağlama nöbetine giren bebeği rahatlatacaktır.

Bebeğin karnına masaj yapmak, bacaklarını dizden büküp bisiklet sürer gibi hareket yapıp karnına doğru yavaşça bastırmak, bağırsak gazını çıkarmaya yardımcı olur. Biberon veya emzik kullanmak, gaz miktarını artırabilir. Biberonla beslenen bebeğin başını yukarda tutmak, daha az hava yutmasını sağlayan biberonları tercih etmek uygun olur.

Öğrenciliğimizde kundağın, bebeğin ayakta sallanarak ve ninni söylenerek uyutulmasının ninelerimizin tarihi geçmiş uygulamaları olduğunu okuyup yazmıştık. Hattâ kolik sebebiyle durmadan ağlayan ilk bebeğimi büyükannesi kundakladığında canım çok sıkılmış ve ilk işim, elini kolunu kundağın dışına çıkararak kendimce onu rahatlatmak olmuştu. Öyle ya, kaç sene tıpta okuduğum şey mi doğru idi, yoksa yedi tane bebek büyüten ümmî ve yaşlı bir ninenin yaptığı mı?

Heyhat, bugün dışladığımız ebeveyn metotlarının ilmî çalışmalara girdiğini görmekteyiz. Bir zamanlar “zararlı” denilerek kundaktan çıkarılan ve yatağına koyularak tek başına uyumaya zorladığımız bebeklerin, sâkinleşmeleri için tekrar kundak[1] içine sokulmaları ve ninni ile sallanarak uyutulmaları telkin edilmekte… Ninelerin uygulamaları batıya gidip patent alınca kabul görerek tekrar literatürümüze girmeye hak kazandı. Zira yapılan çalışmalarda kundak yapmanın beyni iç ve dış tesirlerden koruyarak uyaranları azalttığı, bebeğe anne karnındaymış hissini vererek sancı bulgularında azalmaya sebep olduğu görüldü.

BEBEĞİ ÇABUK SAKİNLEŞTİRMEK İÇİN...

Yine hareket hâlindeki bebeğin daha çabuk sâkinleştiği, ağlamasının kesildiği ve kalp atımlarının da yavaşladığı tespit edildi. Böylece bebek bakımında geleneksel usullere önyargı ile değil, sağ duyu ile yaklaşmamız gerektiğini bir kere daha idrâk etmiş olduk. Ve tabiî ki, iki-üç satır okumakla “bilenlerden” olunamayacağını da...

Netice olarak kolik, ilk üç ayındaki bebeklerde şiddetli ve uzun süren ağlamayla seyreden, sebebi henüz tam olarak bilinmeyen; çok az bir oranda organik problemle birlikte seyredebilen, kesin bir tedavisi bulunmayıp, nörolojik olgunlukla düzeldiği düşünülen bir tablodur. Âile içinde ciddî sıkıntılara yol açmakla birlikte, düzeldikten sonra ne bebek için ne de âile için bir dert kalmamaktadır. Bu sebeple âilelerin endişeleri giderilerek güven telkin edilmelidir.

Bebeğin alışılagelmişin dışında ağlaması ve beraberinde ateşi, fışkırır tarzda kusması, ishal gibi ek problemleri varsa, muhakkak hekime danışılmalıdır. Uzun zamandır sırrını koruyan bu rahatsızlığın en iyi tedavisinin zaman olduğu anlaşılmıştır.

Dipnotlar:

[1] Bebeklerin ayına göre doğru kundaklama tekniği bilinmelidir. Zira yanlış bir teknik, sağlık problemlerine sebep olabilir.

Kaynak: Dr. Betül Nefise İnal, Şebnem Dergisi, Sayı: 178

 

İslam ve İhsan

BEBEKLER AĞLAYARAK BİZE NE SÖYLÜYOR?

Bebekler Ağlayarak Bize Ne Söylüyor?

BEBEKLER NEDEN SİNİRLENİR?

Bebekler Neden Sinirlenir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.