Bedâ Ne Demek? Kısaca Anlamı Nedir?

Bedâ ne demek? Bedâ kelimesinin kısaca anlamı nedir?

Zâhir olmak, açık olmak, belirmek, görüşü değişmek, çöle çıkmak ve çölde yaşamak anlamlarındaki "b-d-v" kökünden türeyen ve sözlükte gizli bir şeyin sonradan ortaya çıkması, kişinin görüş değiştirmesi, zâhir açık anlamına gelen bedâ, Allah'ın ilim, irade ve tekvin sıfatlarında değişme olabileceğini ileri süren Şîa fırkasına ait bir görüşün adıdır. Bu görüşe göre; Allah'ın belli bir şekilde vuku bulacağını haber verdiği bir olay daha sonra haber verdiğinden başka bir şekilde vuku bulabilir.

Bu fikri ilk ortaya atanın Muhtar es-Sakafî olduğu kabul edilirse de Taberî, Tarih'inde, bedâdan ilk önce Muhtar'ın adamlarından Abdullah b Nevfi'nin bahsettiğini söylemiştir. Abdullâh, bir savaş öncesi, Allah'ın kendilerini zafere erdireceğini söylemiş, zafere erince Allah'tan aldığı bilgiye göre bunu haber verdiğini bildirmiştir. Daha sonra Mus'ab b. Zübeyr'in ordusuna yenilince; Allah bana zafer vaat etmişti, fakat O'na bu değişik sonuç zâhir oldu demiş, böylece Allah'ın ilim ve iradesinde değişiklik olduğunu imâ etmiştir. Abdullah bu görüşünü; "Allah dilediğini siler, dilediğini sabit kılar" (Ra'd, 13/39) âyetine dayandırmıştır. Bu fikir, Cafer-i Sâdık'a da isnat edilir. Cafer-i Sâdık, kendisinden sonra oğlu İsmail'in imam olacağını söylemiş fakat oğlu kendisinden önce ölünce bunu bedâ görüşüyle açıklamıştır. Beda görüşünü benimseyenlere Bedâiyye denir.

Bedâ fikri, Allah'a bilgisizlik ve eksiklik nispet ettiği için ehl-i sünnet tarafından kabul görmemiştir.

Bedâ kelimesi ve türevleri çeşitli fiil kalıplarıyla, 26 âyette geçmiş ve gizli olmak anlamındaki "h-f-y" kökünün zıddı olarak açık olmak, açığa çıkmak, görünmek anlamında kullanılmıştır:

"Hayır daha önce gizledikleri şey onlara (kâfirlere) zâhir oldu (bedâlehüm)." (En'âm, 6/28);

"Kazandıklarının kötü olanları (günahları) onlara (zalimlere) göründü. (bedâlehüm)" (Zümer, 39/48);

"... İçinizdekini açıklasanız da (tübdû) gizleseniz de (tuhfû) Allah sizi onunla hesaba çeker..." (Bakara, 2/284).

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.