Bedene Devâ Kalbe Şifâ Ruha Gıda Ameller

İbadet Hayatımız

Bedene, kalbe ve ruha şifa olan ibadetler nelerdir?

Psikoloji, insan rûhuna / nefsine veya şuuruna dair araştırmalar ihtivâ eden oldukça yeni bir ilim dalıdır.

Bu sahada da, inançsız, ateist yahut gayr-i müslim, yahudi, hıristiyan, budist vb. sözde bilginlerin ortaya attığı teoriler, terapiler ve kürler; «objektif bilim mahsûlü» imiş gibi ambalâjlanarak, evlâtlarımıza takdim ediliyor.

Bazen; «Psikoloji okuyorum.» diyen kişilere soruyorum:

–Müfredâtınızda, Mevlânâ Hazretleri’nden bir bilgi var mı? İmam Gazâlî’den, diğer mutasavvıf, kelâmcı, muhaddis, fakih ve eğitimci nice büyük âlimlerimiz var; onlardan bir bilgi, bir tecrübe var mı?

“–Yok!” diyorlar.

Hâlbuki;

Mesnevî insan nefsine ve rûhuna ait ne mükemmel teşhis, tespit ve tedavi teklifleriyle doludur. Hem de hepsi insan gerçeğine en uygun ve isabetli çarelerdir. İhyâ ve benzeri eserler de böyledir. Onlar; takvâlı gönüllerden neş’et etmiş, mâneviyat mahsûlü eserlerdir.

Baştan sona müşriklerin, gayr-i müslimlerin, hattâ en iptidâî Uzak Doğu dinlerinin müntesiplerinin kendi kültür havzalarından çıkarıp süsledikleri birtakım dışı yaldızlı, içi bozuk anlayışların bir mü’mine huzur vermesi mümkün değildir.

Yoga, meditasyon, şu-bu terapi gibi şeylerle meşguliyet, nefse verilen birer rüşvettir. İşe yarıyormuş gibi görünmesi ise, geçici bir kandırmacadır.

BEDENE DEVÂ KALBE ŞİFÂ RUHA GIDA AMELLER

Bizim öz kültür ve medeniyetimizdeki mâneviyat vasıtaları; namaz, oruç, tefekkür, tezekkür, tesbihat ve murâkabe gibi gerçek ve sahih ibâdetler ise, hakkıyla ve takvâ ile îfâ edildiği nisbette bedene devâdır, kalbe şifâdır ve rûha gıdâdır.

Bu terapi denilen uygulamalar; kadın-erkek karışık yapılması gibi şer‘î mahzurlar taşımaktadır.

Daha da kötüsü; Uzak Doğu dinlerinden birtakım hareket, söz ve uygulamaları ihtivâ edebilmektedir. Bu da, akîde bakımından da son derecede tehlikelidir.

Üzülerek işitmekteyiz ki, toplumumuzda böyle meyiller başlamış. Böyle terapilere gidip de; «Ferahlıyoruz…» diyenlerin olduğunu duyuyoruz. Bu asla ferahlama değildir. Nefsânî bir aldanmadır. Hadîs-i şerifte buyurulur:

“Allâh’ın haram kıldığı bir şeyde şifâ yoktur.” (Bkz. Ebû Dâvûd, Tıb, 2; Tirmizî, Tıb, 7)

Nasıl kimileri içki içmelerine mâzeret için; «Efkâr dağıtıyoruz…» diyerek kendisini kandırıyorsa, bu yabancı ve bâtıl terapiler de bir mü’mine ancak geçici ve yalancı bir hissiyat verir. Neticesi ise daha vahimdir, daha kötüdür.

Bunların ekseriyâ kökü, en iptidâî Hint dinlerinin çöplüğüdür. Bu dinlerin kendi müntesiplerine ne faydası olmuş ki başka medeniyetlere bir fayda verebilsinler?

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Eylül, Sayı: 199