Bedevi Kimdir ve Özellikleri Nelerdir?

Bedevi ve medeni nedir? Bedeviler nasıl yaşar? Bedevilerin özellikleri nelerdir? Bedeviler nasıl medenileşti?

Yerleşik hayat medeniyeti, göçebe hayat bedeviyeti ifade eder.

Bâdiyede (çölde) yaşayanlara bedevi; köy, kasaba ve şehirde yaşayanlara medenî denir. Bedeviler deve veya keçi kıllarından yapılan çadırlarda barınırlar, geçimlerini genellikle hayvancılık, avcılık ve baskın yoluyla sağlarlar.

BEDEVİLERİN ÖZELLİKLERİ

Bedeviler şehirlerden ve birbirlerinden uzak bölgelerde yaşadıkları için sert ve kaba olurlar. Çölün zor şartları da onları sertleştirir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem de “çölde yaşayan kabalaşır.” buyurmuşlardır. (Keşfü-l Hafa, Hadis no. 2417)

Cenab-ı Hak da onları şöyle tanımlıyor: “Bedeviler küfür ve nifak bakımından hem daha beter hem de Allah’ın Rasulüne indirdiği hükümleri tanımamaya daha yatkındırlar.” (Tevbe, 97) Yaşadıkları hayat şartları onları saf karakterli ve katı yürekli yapmış, bilgisizlikleri ve kimseden emir almak istemeyen tabiatları sebebiyle, ayetteki tanıma uygun düşmüşlerdir. Bununla birlikte, aralarında iyi olanları da bulunduğu belirtilmiştir. (Tevbe 99)

Bedevilerin kaba ve sert tutumları zaman zaman Hz. Peygambere karşı da görülmüş, özellikle ganimet dağıtımı esnasında Resulullah’ı incitici sözler sarfetmişlerdir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber onların her türlü cefa ve eziyetlerine karşı sabretmiş, kabalık ve sertliklerine olgunluk ve yumuşaklıkla karşılık vermiştir. Zîra onun konumu böyle davranmayı gerektiriyordu. “Allah tarafından verilen bir merhametle sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sert ve katı kalpli olsaydın mutlaka etrafından dağılıp giderlerdi.” (Al-i İmran 159)

BEDEVİLER NASIL MEDENİLEŞTİ?

Hz. Peygamber (sav)’in kaba-saba bedevilere karşı bütün yönetici ve eğitimcilere örnek olacak âlicenap tutumuna dair birkaç misal arz edelim:

Bedevinin birisi Hz. Peygambere gelip yardım talebinde bulundu ve kaba bir üslupla: Ya Muhammed! Bana bir şeyler ver. Kendi malından veya babanın malından verecek değilsin ya. Rasulullah ona bir şeyler verdi ve: “İstediğini verip sana iyilik ettim mi?” dedi. Bedevi “Hayır” deyince, Müslümanlar bedevinin bu tavrına içerlediler ve onu cezalandırmak istediler. Rasulullah ise ona dokunmamalarını işaret buyurdu. Kalkıp hane-i saadete girdi. Haber yollayıp bedeviyi çağırttı ve bir şeyler daha verdi. Sonra da “Memnun oldun mu?” dedi. Bedevi “Hayır” dediğinde biraz daha verdi. “Memnun oldun mu?” dedi. Bedevi bu defa “Evet” dedi. Efendimiz ona: “Sen bize geldin, bizden bir şeyler istedin. Biz de verdik. Bunun üzerine ileri-geri bazı sözler söyledin. Bu tavrın Müslümanların zoruna gitti. Eğer arzu edersen şimdi bana söylediğin memnuniyet ifadelerini onların huzurunda da söyle ki onların sana karşı içlerindeki olumsuz düşünceleri kalksın” dedi ve bedevi bu teklifi kabul etti. Sabah veya akşam bedevi geldi.

Rasûlullah, ashabına: “Bu arkadaşınız aç idi. Bizden bir şeyler istedi. Biz de verdik. Şimdi artık memnun olduğunu söylüyor,” dedi ve bedeviye de: “Öyle değil mi?” diye sordu. Bedevi de: “Evet, Allah senden, aile ve aşiretinden razı olsun” dedi. Rasûlullah bunun üzerine ashabına: “Benim tutumumla sizin tutumunuz şuna benziyor: Bir adamın huysuz bir devesi var, bu deve kaçıyor. İnsanlar da yakalamak için peşine düşüyor. Onlar yaklaştıkça deve uzaklaşıyor. Deve sahibi diyor ki, devemi bana bırakın, ben onun huyundan-suyundan daha iyi anlarım. Deve sahibi deveye doğru yaklaştı, bir tutam ot aldı. Deveye uzattı, deve de gelip çöktü. Sahibi yükünü yükledi, sırtına bindi.” Rasûlullah devamla: “Şayet adam ileri geri konuştuğunda sizi engellemeseydim, adamı öldürecektiniz. Cehennemlik olacaktı. Ben ise gördüğünüz şekilde davranarak onu sakinleştirdim.” Nesei ve Ebu Davut’taki rivayetlere göre bu bedevi Rasûlullah’ın hırkasını arkadan sertçe çekti, hırkanın kumaşı sert olduğu için Rasûlullah’ın boynunda bir kızarıklık oldu. Hz. Peygamber bedeviye: “Boynumu incitmene karşılık kısas yapmadıkça sana bir şey vermem”, dedi. Bedevi: “Vallahi ben yaptırmam” dedi. Rasûlullah da Ömer’i çağırdı ve bedevinin develerine hurma ve arpa yüklemesini emretti.

Rivayet edildiğine göre; bedevinin biri mescide girdi ve iki rekât namaz kıldı ve şöyle dua etti: “Allah’ım! Bana ve Muhammed’e merhamet et! Başka kimseye etme!” bunu duyan Rasûlullah: “Geniş olanı daralttın ey Arap kardeş!” dedi. Bedevi kalkıp mescidin bir tarafına idrarını yapmaya başladı. Bunu görenler derhal müdahaleye kalktılar. Rasulullah da onlara mâni oldu ve işini tamamlamasına müsaade etti. Bedevi idrarını bitirince: “Siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı olarak değil. Önce öğretin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın. İdrarının üstüne de bir kova su döküverin.” buyurdu. İbn Mace’nin rivayetine göre bedevi durumu anlayınca şöyle dedi: Anam-babam Rasûlullah’a feda olsun, yanıma geldi ve beni azarlamadan şöyle buyurdu: “Bu mescide idrar yapılmaz, burası zikir ve namaz için inşa edilmiştir.”

Hz. Peygamber, bu sonsuz sabrı ve hoş görüsü sayesinde topuğuna bevleden, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, yağma ve talanı meslek edinen cahil ve kaba-saba insanlardan medeni bir kadro oluşturdu. Bu başarı ifnaya değil iknaya dayanıyordu. İnsanları cehalet ve ahlâksızlık çukurundan çıkarıp ahlâkın ve erdemin zirvesine çıkarmak dünyanın en zor işidir. Asıl inkılap da budur. İknaya dayanmayan, gönüllerde kök salmayan devrimlerde devamlılık söz konusu değildir.

Sahih kaynaklara dayalı bu rivayetleri, Hz. Peygamber’in hayatına dair en kapsamlı ve güvenilir kaynaklardan sayılan Muhammed b. Yusuf es-Salihi’nin “sübûlül Hüda ver-Reşad” isimli eserinden naklettik.

Bu peygamberî metot sayesinde çölün bir avuç bedevisinden dünyaya örnek medenî bir toplum oluştu. Vahyin ışığıyla aydınlananlar, dünyayı aydınlattılar. Peygamber mektebinde eğitilenler, dünyayı eğittiler. Bu ıslah gönüllerde ve zihinlerde başladı. Önce insan değişti. Sonra çevre değişti. Gönle ve gönüllülüğe dayanmayan hiçbir hareket kalıcı değildir. İnanmayanlar inandıramazlar. Putları, puta tapanların eliyle kırması; insanlara hatalarını kendi elleriyle düzelttirilmesi muazzam bir başarıdır.

Her şeye rağmen bedevilerin kendilerine ait belli kuralları vardı. Şimdi ise kural tanımaz sözde bir medeniyet var. Kaba kuvvetin, ihtirasın, aç gözlülüğün hâkim olduğu bu medeniyet deniyete dönüştü. Bu ifadeler abartılı gelebilir. Fakat yaşadığımız tablolar her şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Alabildiğine dünyevîleşen, menfaatten, çıkardan başka her şeyin değersizleştiği bir dünyanın gerçek anlamda medenî olması için merhamete, ahlâka ve maneviyata dayalı bir seferberliğe ihtiyaç vardır. Silaha değil salaha sığınmaktan başka çare yoktur. İnsaf ve merhametten uzak bir güç, ancak yıkım aracı olur.

Tarih hafızadır. Geçmişte hangi tutum ve tavırlar hangi neticeleri doğurmuşsa günümüzde de aynı kanun geçerlidir. Eski bedevilik nasıl medeniyete dönüşmüşse yeni modern bedevilikte aynı şekilde gerçek medeniyete dönüşecektir. Akl-ı selim için yol birdir, o da nebevî yoldur. Vesselam.

Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 464

İslam ve İhsan

CAHİLİYE DEVRİ TAM OLARAK NE ZAMANDIR?

Cahiliye Devri Tam Olarak Ne Zamandır?

CÂHİLİYE ADETLERİ İLE İLGİLİ HADİSLER

Câhiliye Adetleri ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.