Bedir Savaşı’nda Meleklerin Yardımı

Bedir Savaşı’nda meleklerin Müslümanlara yardımı ile ilgili ayet ve hadisler.

Cenâb-ı Hak, Müslümanlara Bedir’de melekleriyle yardım etti.

BEDİR’DE MELEKLERİN YARDIMI İLE İLGİLİ AYETLER

Melekler mü’minlerle birlikte savaştılar. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Hakîkaten sizler güçsüz olduğunuz halde Allah Teâlâ, Bedir’de de size yardım etmişti. O hâlde, Allah’tan sakının (takvâ sâhibi olun) ki O’na şükretmiş olasınız! O zaman Sen, mü’minlere şöyle diyordun: «İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, size kâfî değil midir?» Evet, siz sabır gösterir ve Allah’tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder. Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sâyede mutmain olsun (yatışsın) diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır. Allah, kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya onları perişan etsin, böylece bozulmuş bir halde dönüp gitsinler!” (Âl-i İmrân, 123-127)

“O vakit Rabbin meleklere: «Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere sebât verin; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım. Hemen vurun boyunlarına, vurun onların bütün parmaklarına!» diye vahyediyordu.” (el-Enfâl, 12)

Taberî, “Vurun!” emrinin mü’minlere yapıldığını söyler ki bu durumda Cenâb-ı Hak onlara vurmanın keyfiyetini öğretmektedir. (Taberî, Tefsîr, XIII, 430)

BEDİR’DE MELEKLERİN YARDIMI İLE İLGİLİ HADİSLER

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) Bedir günü:

“İşte Cebrâîl! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş techizâtıyla (yardımınıza gelmiş durumda)!” buyurdular. (Buhârî, Meğâzî, 11)

İbn-i Abbâs (r.a)’nın rivâyetine göre; Bedir Savaşı’nda, müşriklerden birini kovalayan bir sahâbî bir kırbaç sesi işitti. Ses yukarıdan geliyor ve biri atına:

“‒İlerle Hayzûm!” diye sesleniyordu. O anda kovaladığı düşmanın boylu boyunca yere serildiğini, burnunun yaralandığını, yüzünün kamçı darbesiyle yarıldığını ve suratındaki çürüklerin yemyeşil bir renge dönüştüğünü gördü. Doğruca Rasûl-i Ekrem’in yanına geldi ve olup biteni anlattı. Fahr-i Âlem Efendimiz (s.a.v) ona:

“‒Doğru söylüyorsun. Bu, üçüncü kat semâdan gelen yardımlardan biridir” buyurdular. (Müslim, Cihad 58)

Hz. Ali (r.a) şöyle anlatır:

“Abbas bin Abdulmuttalib’i Ensâr’dan kısacık boylu bir zât esir edip Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yanı­na getirince, Abbas:

«–Yâ Rasûlallah! Vallahi beni bu adam esir etmedi. Beni insanların en güzel yüzlüsü, başının saçı iki yana ayrılmış, kır bir ata binmiş, şu cemaat arasın­da göremediğim bir kişi esir etti!» dedi. Ensârî:

«–Yâ Rasûlallah, onu ben esir ettim!» diye ısrar edince Allah Rasûlü (s.a.v):

«–Sus, sesini çıkarma! Allah seni şerefli bir melekle destekledi!» buyurdular.”[1]

Ebû Dâvûd el-Mâzinî şöyle der:

“Bedir gününde, müşriklerden bir adamı vurup öldüreyim diye tâkip ettim. Kılıcım daha ona dokunmadan başının yere düştüğünü gördüm! Anladım ki onu benden başkası (yâni bir melek) öldürdü!” (Ahmed, V, 450)

Cebrâîl (a.s), Allah Rasûlü (s.a.v)’e:

“–Yâ Rasûlallâh! Bedir harbine katılanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu­ğunda, Efendimiz (s.a.v):

“–Onları, Müslümanların en fazîletlileri sayıyoruz!” cevabını verdiler.

Cebrâîl (a.s) da şu mukâbelede bulundu:

“–Biz de meleklerden Bedir Harbi’ne iştirâk edenlerini, aynı şekilde meleklerin en ha­yırlıları sayıyoruz.” (Buhârî, Meğâzî, 11)

Sadece Cebrâîl (a.s) kanadından bir tüy ile tüm müşrikleri def etmeye yeterken acaba neden 3 bin melek gelmiştir ve bunlar fiilî savaşa kısmen katılmışlardır? İmâm Sübkî buna şöyle cevap verir:

“Bu durum, fiilin Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e ve ashâbına âit olması için böyle olmuştur. Sebepler âlemine ve Allah Teâlâ’nın kulları arasında tatbik ettiği sünnetine riâyetle, orduların birbirini desteklerken tâkip ettikleri âdet üzere melekler de İslâm ordusuna yardımcı olarak gelmişlerdir. Hakikatte her şeyin fâili Allah Teâlâ’dır.” (İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, VII, 313)

İslâm, hedeflerini, insanların gayretleriyle ve tabiî ve ictimâî kanunlar dâhilinde gerçekleştirir.

BEDİR SAVAŞI’NDA KAÇ KİŞİ ŞEHİT OLDU?

Müşriklerden 70 kişi öldürüldü ve 70 kişi de esir alındı. Geri kalanlar da harp meydanında pek çok ganimetler bırakarak hiçbir şeye bakmadan kaçtılar.

Müslümanlar 14 şehîd verdiler.

Allah Rasûlü (s.a.v) Bedir’de üç gün kaldılar. Müşriklerin cesetleri sürüklenip bir kuyuya atıldı. (Ehl-i Kalîb) Şehîdler Bedir’e defnedildiler, üzerlerine namaz kılınmadı.

Bedir Savaşı’nın üçüncü günü olunca Allah Rasûlü (s.a.v) devesinin getirilmesini emir buyurdular. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Allah Rasûlü (s.a.v) yaya olarak yürümeye başladılar. Ashâbı da peşi sıra yürüdüler ve birbirlerine:

“Herhâlde Rasûlullâh bir iş için gidiyor” dediler. Nihâyet Peygamber Efendimiz, müşriklerin ileri gelenlerinin atıldığı kuyunun kenarında durdular ve onlara isimleriyle hitâb ederek:

“Ey Ebû Cehil! Ey Ümeyye bin Halef! Ey Utbe bin Rebîa! Ey Şeybe bin Rebîa! Siz Allâh’a ve Rasûlü’ne itaat etmiş olsaydınız daha iyi olmaz mıydı? Biz, Rabbimizin bize va’dettiği şeyi hak ve gerçek bulduk! Siz de Rabbinizin size va’dettiğini hak olarak buldunuz mu?” buyurdular. Ömer (r.a):

“–Yâ Rasûlallâh! Ruhsuz cesetlere mi konuşuyorsunuz? Onlar cîfe hâline geldikten sonra nasıl duyup da size cevap versinler?” dedi.

Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Muhammed’in nefsi kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki onlar benim söylediklerimi sizden daha iyi işitirler! Fakat cevap vermeye kâdir olamazlar!” buyurdular. (Buhârî, Meğâzî, 8; Müslim, Cennet, 77)

Dipnot:

[1] Ahmed, I, 117; Zehebî, Megâzî, s. 65; İbn-i Kesîr, Bidâye, III, 278; Heysemî, VI, 76.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

BEDİR GAZVESİ

Bedir Gazvesi

BEDİR SAVAŞI

Bedir Savaşı

BEDİR ŞEHİTLERİ

Bedir Şehitleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.