Bela Ağızdan Çıkan Söze Bağlıdır
İnsanın başına gelen belânın ekserisi dili yüzündendir.
“(Babaları) dedi ki: onu götürmeniz muhakkak ki beni tasaya düşürür. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım!..” (Yûsuf, 13)
HZ. YAKUP’UN (A.S.) RÜYASI
Hz. Yâkup’un (a.s.) bir rüya gördüğü rivâyet edilir, bu rüyada, kendisi bir dağın başında oğlu Yûsuf (a.s.) da sahrâda idi. Birden on kurt peydâ olup Yûsuf’a (a.s.) hücûm ettiler. Yûsuf (a.s.) aralarında kayboldu. Hz. Yâkup (a.s.) bu sebeple oğullarına Yûsuf (a.s.) için “Onu kurt yemesinden korkarım!” diyerek tedirginliğini ifâde etmişti. Ama farkında olmadan, kardeşlerinin Yûsuf’a (a.s.) yapacakları hîle ve buna uyduracakları kılıf için bir ipucu vermiş oldu. Çünkü o âna kadar Yûsuf’un (a.s.) kardeşleri kurtların insan yiyebileceğini bilmiyorlardı.
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır!..” (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 110)
Dili kesilerek öldürülen İbnü’s-Sikkît de şöyle demişti:
“İnsan, dilinin sürçmesi sebebiyle uğrayabileceği mûsibete ayağının sürçmesi sebebiyle uğramaz! Çünkü ayağının sürçmesiyle hâsıl olan yara zamanla iyileşirken dilin sürçmesiyle meydana gelen hata, insanın hayâtını kaybetmesine kadar varabilir.”
Hz. Yâkup (a.s.) gördüğü rüya ve işaretlere rağmen acziyet içinde kalarak Yûsuf’un (a.s.) birâderleriyle gitmesine izin verdi. Onun bu hâlini şu ifâde ne güzel anlatır:
“Takdîr ve kazâ tahakkuk ettiğinde, basîret kaybolur!”
“Şunu kat’î sûrette yapmam” diyerek nefsine güvenen bir kul, şeytana kapı açmış olur ve şeytan onu maskara edinceye kadar rahat bırakmaz ve ona istediğini yaptırır. Bu yüzden büyük konuşmamak ve Hakk’a sığınmak lâzımdır.
KARDEŞLERİNİN İHANETİ
“Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yûsuf’a: Andolsun ki sen onların bu işlerini, farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin!.. diye vahyettik.” (Yûsuf, 15)
Âyette geçen “Biz Yûsuf’a vahyettik!” ifâdesine dayanarak müfessirlerin çoğu Hazret-i Yûsuf’a (a.s.) daha o zaman Peygamberlik verildiğini beyân ederler.
Hz. Yâkup (a.s.), oğullarının kardeşleri Yûsuf’u (a.s.) sahrâya götürmekte ısrar etmeleri ve Yûsuf’un (a.s.) da buna istekli olması üzerine, takdire rızâ göstermek kabîlinden onlara izin verdi.
Kardeşleri, babalarını memnun ve mesrûr etmek için onun gözü önünden kayboluncaya kadar Yûsuf’u (a.s.) omuzlarında taşıdılar. Göz önünden kaybolduklarında ise verdikleri sözden hemen döndüler ve Yûsuf’u (a.s.) yere atarak dediler ki:
“–Ey yalancı rüya sâhibi! Hani nerede sana secde ettiğini gördüğün yıldızlar?
Haydi gelip seni, bizim elimizden kurtarsınlar!..”
Hz. Yûsuf’u (a.s.) dövmeye ve eziyet etmeye başladılar. Yûsuf (a.s.) hangi kardeşine sığınsa, daha fazla eziyet görüyor; azarlanıyor ve dövülüyordu. Dayanamayıp ağlamaya başladı ve:
“–Ey babacığım! Sana verdikleri sözü ve senin onlara yaptığın vasiyeti ne çabuk unuttular!.. Oğluna yapılanı bir görsen! Bu, bir kölenin evlâdına dahî yapılmaz!..” dedi.
Rivâyete göre Robil, Yûsuf’u (a.s.) kaldırıp yere çarptı sonra göğsüne hızlıca oturarak onu öldürmeye teşebbüs etti. Kardeşi Levi de onun boynunu kırmak istedi. Yûsuf (a.s.), kardeşlerinin en merhametlisi olan Yehûda’ya bağırıyordu:
“– Yehûda! Allah’tan kork da beni öldürmek isteyenlere mânî ol!” Yehûda merhamete gelip:
“–Onu öldürmeyiniz! Bu hususta bana söz vermemiş miydiniz?” dedi. Onlar da:
“–Evet!” dediler. Bunun üzerine Yehûda:
“– Öyleyse onu kuyuya atın!” dedi.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları