Beled Suresi 4. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Beled Suresi 4. ayeti ne anlatıyor? Beled Suresi 4. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Beled Suresi 4. Ayetinin Arapçası:

لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ

Beled Suresi 4. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz insanı dünya ve âhirette karşılaşacağı pek çok zorluk içinde yarattık.

Beled Suresi 4. Ayetinin Tefsiri:

İnsanın yaratılışı ile alakalı olarak burada اَلْكَبَدُ (kebed) kelimesi kullanılır. “Kebed”; zorluk, meşakkat, sıkıntı, şiddet mânalarına gelir. İnsan zorluklar içinde yaratılmıştır. Onun toprak halinden başlayıp babasının sulbünde meni oluncaya; ana rahmine nutfe olarak bırakılıp pek çok safhadan geçerek insan haline gelinceye; dünyaya gelip bebeklik, çocukluk, gençlik, ergenlik dönemlerini geçerek olgun insan oluncaya; yaşlanıp, ihtiralığın sıkıntılarına katlanıp ölünceye; öldükten sonra kabirden, mahşerden, hesaptan geçip cennete yahut cehenneme varıncaya kadar karşılaşacağı nice zorluklar, yüz yüze geleceği nice meşakkatler vardır. Bu yolculuk esnâsında insanı nice tehlikeler beklemektedir. Buna göre zorluklar ve meşakkatler içinden insanlık gayesine ermeye çalışmanın, insan yaratılışının ayrılmayan bir vasfı ve Yaratıcı’nın değişmez bir kanunu olduğu anlaşılır. O halde dünya bir eğlenme ve dinlenme yeri değildir. İnsanın buradaki vazifesi eğlenmek, günü gün etmek değildir. Burada ebedî hayatı kazanmak için bir kısım zorluklara katlanmaya hazır olmak, zorluklar karşısında hemen yorgunluk ve yılgınlık göstermeyip dayanmak gerekir. Dolayısıyla âyet, müşriklerin eziyetlerine maruz kalan Peygamberimiz ve müslümanları teselli etmektedir.

Diğer taraftan, “kebed” kelimesini zorluk mânası yanında çetin huyluluk, kuvvetlilik anlamı da vardır. Buna göre insanın tabiatında zorluk çıkarma, kılçıklık yapma ve işi yokuşa sürme gibi bir özelliğe dikkat çekilir. Özellikle bu tînette olan kimseler, kendilerini güçlü hissedince başkalarını incitmekten ve işlerini güçleştirmekten zevk alırlar. Kendilerini herkesten üstün ve yenilmez görürler. Nitekim devam eden âyetler de insanın bu yönüne dikkat çeker:

Beled Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Beled Suresi 4. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.