Ben Demek Şeytandandır
Müslüman neden ben dememelidir? Hak dostlarının bu konudaki tavsiyeleri nelerdir?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
“Benim” diyen katʼî ahmak kişidir,
Ki zira “ben” demek şeytan işidir!..
[Unutmayalım ki şeytan, ilim ve amel noksanlığından değil, edep noksanlığından dolayı Hak kapısından kovuldu. Cenâb-ı Hakkʼa karşı “cidâl”de bulundu. Nâkıs aklına güvenerek yaptığı kıyasla; “Ben Âdemʼden üstünüm.” dedi. Bu kibir şaşkınlığı içinde Cenâb-ı Hakkʼın emrine başkaldırdı. Neticede kovulmuş ve lânetlenmiş “iblis” durumuna düştü.
Bunun içindir ki büyük bir nefis terbiyesi olan hac ibadetinde de, şeytanı helâke götüren “cidâl” yani tartışma/çekişme yasaktır. Orada bir kefen iklimine girerek nefsin bütün gurur, kibir ve enâniyetine iptal mührü vurma ve Cenâb-ı Hakkʼın emirlerine büyük bir edep, tevâzu ve mahviyet içinde cân u gönülden râm olma tâlimi vardır.
İmam Kurtubî -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:
“Îmânın, namazın ve seni Allâhʼa yaklaştıran ibadetlerin, seni aldatmasın. Bunların hepsi senin fiilin olmakla birlikte Allâhʼın yaratması ve lûtfu sayesinde gerçekleşmektedir. Senin bunlarla övünmen, başkalarına ait şeylerle övünmene benzer. Övündüğün şeyler bir gün elinden alınabilir.”[1]
Bunun için müʼmin dâimâ haddini bilecek. Yaptığı ibadetlere de güvenmeyecek. Elinden gelen bütün gayreti göstermesine rağmen, mücrim bir kul gibi edep ve mahcûbiyetle Cenâb-ı Hakkʼın af ve merhametini dileyecek. Bütün amellerinin de duâları gibi Cenâb-ı Hakkʼın kabulüne muhtaç olduğunu unutmayacak.
“Allah’tan başka hiç kimsede (hayra eriştirecek ve şerden koruyacak) güç ve kuvvet yoktur.”[2] şuuruyla, günahlardan korunmanın da, ibadetlerle Cenâb-ı Hakkʼa yönelmenin de Oʼnun lûtfu sâyesinde mümkün olduğunu düşünecek. Kendisini bu lûtfa nâil kıldığı ve kulluğuna kabul buyurduğu için, ayrıca şükredecek.
Kelâm-ı kibarda; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan” denildiği gibi, bir müʼmin de maddî-mânevî herhangi bir nîmete eriştiğinde nefsine pay çıkararak;
“‒Ben başardım, ben kendi bilgi ve becerimle elde ettim…” demeyecek. Bilâkis;
“‒Bu, Rabbimin fazl u keremindendir.”[3] diyecek. “Lûtfeden Senʼsin, Senʼin ihsânındır, Senʼin ikrâmındır yâ Rabbi!..” diyecek. Yani nîmetlerin asıl sahibinin Allah Teâlâ olduğunu îtiraf edip Oʼna şükredecek. Kendisinin bir abd-i âciz olduğunu unutmayacak. Bunun için dâimâ arz-ı endam değil, arz-ı hâl hissiyâtı ile yaşayacak.
Dipnotlar:
[1] Kurtubî, et-Tezkire, fî Ahvâliʼl-Mevtâ ve Umûriʼl-Âhire, Kâhire, Dâruʼl-Menâr, t.y. 42.
[2] Tirmizî, Deavât, 88/3521.
[3] Bkz. en-Neml, 40.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Eylül, Sayı: 439
YORUMLAR