"Ben Onu, Ganimetten Çaldığı Bir Hırka İçinde Cehennemde Gördüm” Hadisi

Hadisi şerifi nasıl anlamalı ve amel etmeliyiz? Hadisten çıkarmamız gereken dersler nelerdir?

Hayber’de elde edilen ganîmet, orada bulunsun veya bulunmasın, Hudeybiye seferine katılanlar arasında taksîm edildi. Çünkü, Allâh Teâlâ Hayber ganîmetini, Hudeybiye seferine katılan Müslümanlara Fetih Sûresi’nin yirminci âyetiyle va’detmişti.[1]

Ömer bin Hattâb -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Hayber Gazvesi günü idi. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbından bir grup geldi ve:

«–Falanca şehîd, falanca da şehîd!» dediler. Sonra bir adamın yanından geçerken:

«–Falanca kimse de şehîd olmuş!» dediler.

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

«Hayır! Ben onu, ganîmet mallarından haksız yere aldığı bir hırka içinde cehennemde gördüm.» buyurdu.” (Müslim, Îman, 182)

GÜNAHA KEFARET OLAN MAKAM

En yüce makamlardan biri olan şehîtlik, kişinin birçok günâhına keffâret olduğu hâlde, âmmenin malına hıyâneti ve kul hakkını ortadan kaldıramamaktadır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz, şehît olduğu haber verilen bu sahâbînin, ganîmet malları henüz paylaşılmadan onlardan aldığı bir hırkadan dolayı, cehennemde yandığını bildirmiş, âmme malına ihânetin ve kul hakkının affedilmeyeceğini ümmetine öğretmiştir.

CEHENNEME DÜŞEN SAHABİ

Peygamber Efendimiz’in hizmetini gören Mid’am isminde zenci bir köle vardı. Onu Rifâa bin Zeyd hediye etmişti. Efendimiz’in yükünü indirdiği sırada, nereden geldiği belli olmayan bir ok isâbet edip ölümüne sebep oldu. Müslümanlar:

“–Ey Mid’am! Cennet sana mübârek olsun! Ya Rasûlallâh, hizmetçine şehîtlik mübârek olsun!” diyerek gıpta ve tahassürlerini ifâde ettiklerinde Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Hayır! Öyle değildir. Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, Hayber günü ganîmet malları paylaşılmadan önce aldığı bir kilim, şu anda onun üzerinde alev alev yanmaktadır!” buyurdu.

Bunu işiten Müslümanlar çok korktular. Bir adam Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e bir veya iki ayakkabı bağı getirdi:

“–Yâ Rasûlallâh! Ben de ganîmet malları bölüşülmeden ayakkabılarım için bu bağları almıştım.” dedi.

Peygamber Efendimiz:

Sana da cehennem ateşinden bir veya iki bağ (yâni bunlardan dolayı azap) var.” buyurdu. (Buhârî, Eymân, 33; Müslim, Îman, 183)

[1] Vâkıdî, II, 684.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.