Berâet Ne Demek? Kuran'da Geçiyor mu?

Berâet ne demektir? Kısaca anlamı nedir? Kuran'da geçiyor mu? Hangi ayetlerde geçiyor?

Berâet sözlükte "bir borçtan, ceza veya sorumluluktan kurtulma; temize çıkmak; uzak olmak; ilişkiyi kesmek" gibi anlamlara gelmektedir.

Kur'ân-ı Kerim'de, suçsuzluk, kurtuluş belgesi (Kamer, 54/43) ve müşriklerle her türlü ilişkiyi kesme, onlardan uzak durma (Tevbe, 9/1) anlamlarında iki yerde berâet kelimesi geçmektedir. Hadislerde ise genellikle, günahtan kurtulma, bir iş veya zümreden uzak durma anlamlarında kullanılmıştır.

  • Dinî bir kavram olarak berâet kelimesi ise; "berâet-i zimmet (berâet-i asliyye)", "berâet gecesi" ve "berâet yemini" ile borçlar hukukunda kullanılan berâet olmak üzere dört anlamda kullanılmaktadır.

Berâet gecesi, Şaban ayının 15. gecesi için kullanılan bir tabir olup, halk arasında berat gecesi de denmektedir. Berâet gecesi, Müslümanlarca kutsal sayılan, rahmet ve mağfiret gecesi, mü'minlerin dualarının kabul, günahlarının af olduğu bir zaman dilimidir. Hz. Peygamber, "Allâh Teâlâ Şaban'ın 15. gecesi dünya semasında tecelli eder ve Kelb kabilesinin koyunlarının kıllarının sayısından daha fazla kişiyi bağışlar" buyurmuştur (İbn Mâce, İkame, 191). Başka bir hadislerinde de, "Şaban'ın ortasında gece ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allâh o gece güneş batınca dünya semasına tecellî eder ve fecir doğana kadar, `Yok mu Benden af isteyen affedeyim; yok mu Benden rızk isteyen vereyim; yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle!' der" buyurmuştur (İbn Mâce, İkâme, 191).

Bu geceye mahsus olmak üzere belirlenmiş ibadet yoktur. Hatta bazı alimler; belli ibadet ve kutlama şekilleri ihdas edip âdet haline getirmenin dinde yeri bulunmadığını söylemişlerdir. Ancak, Hz. Peygamber'in bu geceye önem vererek ihya etmesi göz önünde bulundurulduğunda, namaz kılmak, Kur'ân okumak ve dua etmek sûretiyle bu gecenin ihya edilmeye çalışılması, gündüzünde de oruç tutulması sevaba vesile olacaktır.

Berâet yemîni; sözünün doğruluğunu kuvvetlendirmek amacıyla, "eğer yalan söylemişsem İslâm'dan çıkayım" veya "şöyle yaparsam kâfir olayım" şeklinde yapılan yemindir. Hz. Peygamber, bu şekilde yapılan yemini yasaklamış; "bir kimse (eğer yalansa) İslâm'dan uzak olayım diye yemin eder de, söylediği yalan olursa, söylediği gibi İslâm'dan çıkmış olur; şâyet doğru söylemiş ise, İslâm kendisine sağlam olarak geri dönmez" buyurmuştur (İbn Mâce, Keffârât, 3). Bu tarzda söylenen sözlerin yemin sayılması, yani bozulduğunda keffaret gerektirmesi için, bunun yemin niyetiyle, yani sözü kuvvetlendirmek maksadıyla söylenmiş olması gerekir. (bk. Yemin)

Berâet-i Zimmet (Berâet-i Asliyye) ise, fıkhın genel prensiplerinden birisidir. Aksine bir hüküm veya delil bulunmadığı sürece, kişinin hukukî ve cezâî sorumluluğunun olmaması demektir. Bu prensibe göre, Şâri'in (kanun koyucunun, Allâh'ın) hükmü bulunmadan fert herhangi bir yükümlülükle mükellef tutulamaz; aynı şekilde aksine bir delil bulunmadıkça kişinin suçsuzluğu ve borçsuzluğu esastır. Mecelle'de, "berâet-i zimmet asıldır" şeklinde yer alan küllî kaide de bunu ifade etmektedir. Anayasamızda da, "suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz" (Maide, 5/38) denilmektedir.

Borçlar hukukunda berâet-i zimmet, aksine bir delil bulununcaya kadar kişinin borçsuzluğunun esas olması anlamına gelir. Bunun dışında berâet kelimesi, kişinin, borçlu veya kefilinin ifası, alacaklının ibrası veya tazmîn sebebinin ortadan kalkması sûretiyle, mevcut bir borçtan kurtulması anlamına gelir. Ayrıca alışverişte, satılan maldaki ayıptan dolayı satıcının sorumlu tutulmaması için akit esnasında ileri sürülen şarta da, berâet şartı denilmektedir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.