Beşir İbni Hasâsiye (ra) Kimdir?

 Beşir ibni Hasâsiye radıyallahu anh, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin, “Zekat yok, cihad yok!... Peki ne ile Cennete gireceksin?” uyarısına muhatab suffe ehli bir sahâbî!...

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ile birlikte Medine sokaklarında el ele tutuşup yürüyen, onunla sohbet eden bir bahtiyar!... Çok oruç tutan ve ibadete düşkün bir iman eri!...

Bekir bin Vâil oğulları kabilesine mensup. Kabilesinden üç arkadaş ile Medine’ye gelerek, hicretin yedinci yılında İslâm’la şereflendi. Cahiliye döneminde asıl adı “Zahm ibni Ma’bed” idi. Müslüman olduktan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ismini “Beşir” olarak değiştirdi.

O, daha çok ninesi “Hasâsiye”nin adıyla tanındı. İsminin değiştirilmesi şöyle oldu:

Beşir ibni Hasâsiye radıyallahu anh  Mescid’de Suffe’ye yerleşmişti. Bir gün İki Cihan Güneşi Efendimizin huzuruna çıktı. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ona:

“- İsmin nedir?” diye sordu.

O da: “-Zahm” dedi.

Efendimiz ona tebessüm ederek:

“-Senin ismin Beşir” buyurdu.

O da: “-Peki yâ Rasûlallah! Bundan sonra Beşir” dedi. (Müsned, V, 83-84; el-Menhel ,  IX ,86)

Beşir ibni Hasâsiye radıyallahu anh bir başka gün yine Efendimize:

“-Yâ Rasûlallah! Sana ne üzere biat edeyim” diye sordu.

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz cevaben:

“- Allah’tan başka ilâh olmadığına, benim O’nun kulu ve elçisi olduğuma şehadet edersin. Ramazan orucunu tutar, Hac yaparsın. Zekat verir, Allah yolunda cihad edersin” buyurdu.

Beşir radıyallahu anh gayet saf ve samimi bir edâ ile:

“-Yâ Rasûlallah! Zekât ve cihadı  yerine getiremem. Benim yalnızca on tane devem var. Onlardan elde ettiğim gelirle ailemin ve çocuklarımın geçimini sağlıyorum.

Cihada gelince; duyduğuma göre savaştan kaçanlar, Allah’ın gazabına uğruyorlarmış. Ben savaştan kaçıp Allah’ın gazabına çarpılmak istemem”  dedi.

CENNETE NE İLE GİRECEKSİN?

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz mübarek elini onun göğsüne koydu ve sanki kalbindeki kaygıları gidermek üzere ona:

“- Zekat yok, cihad yok!... Peki ne ile Cennete gireceksin?” buyurdu.

Allah Rasûlünün bu tatlı ikazı bir anda onun kalbindeki kaygıları silip attı ve zihnindeki bütün düşünceleri değiştirdi. Hiç vakit kaybetmeden derhal teslimiyetini arzetti ve şöyle dedi:

“-Yâ Rasûlallah! Söylediklerinizin hepsine biat ediyorum” diyerek şartları kabul etti. (Müsned, V, 224. Üsdü’l-Gâbe, I, 230)

Beşir radıyallahu anh suffe günleri ile ilgili olarak şunları anlatır:

“-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bizimle devamlı ilgileniyordu. Bir hediye geldiğinde âilesiyle bize paylaştırıyor, sadaka geldiğinde onu tamamen bize gönderiyordu.”

Bir defasında Beşir radıyallahu anh, Sevgili Peygamberimizin gece yarısı hânesinden yalnız çıktığını gördü. Başına bir şey gelmesinden korktu ve peşinden Efendimizi sessizce takib etti.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN ÖLÜLERE VERDİĞİ SELAM

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz yürüyerek Bâki Kabristanlığına geldi ve orada yatanlara: “-es-Selamü aleyküm yâ Dâre kavmi’l-mü’minin!” diye selam verdi.

Peşinden onlara: “-Biz de size katılacağız. Biz Allah’tan geldik ve O’na döndürüleceğiz. Sizler pek çok hayra ulaştınız. Büyük bir şerden kurtuldunuz” diye dua etti.

Sonra beni fark etti fakat karanlık olduğu için tanıyamadı.

-Kimsin? dedi.

-Beşir, dedim.

-Niçin peşimden geldin? diye sordu.

-Size bir sıkıntı gelmesinden korktum yâ Rasûlallah! diye cevap verdim.

Beşir ibni Hasâsiye radıyallahu anh  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ile birlikte Medine sokaklarında el ele tutuşup yürüyen, onunla sohbet eden bir bahtiyardır.

O, bir gün düşünceli bir şekilde yolda giderken Sevgili Peygamberimize rastlar. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun elinden tutup birlikte yürümeğe başlar. Kendisi bu hadiseyi şöyle nakleder:

“-Beşîr bin el-Hasâsiyye radıyallahu anh’den şöyle demiştir :

Ben, bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yürüdüğüm esnada bana:

-Ey İbni Hasâsiyye! Hangi şey sebebiyle Allah’tan râzı değilsin? Sen Allah’ın Resûlü ile birlikte yürümek nimetine kavuştun” buyurdu.

Ben de:

“-Yâ Rasûlallah! Allah’tan hiç bir şikâyetim yok. O, her hayrı bana vermiştir” dedim.

Bir müddet yürüdükten sonra Müslümanların mezarlığından geçti ve orada yatanlara işaret ederek:

-Bunlar, çok hayra kavuştular” buyurdu.

Sonra müşriklerin mezarlığının yanından geçti ve oradakilere de:

-Bunlar çok hayrı kaçırdılar” buyurdu.

Sonra döndü de mezarlar arasında ayakkabı ile yürüyen bir adam gördü ve Ona:

-Ey Sibtden ma’mul ayakkabılar sahibi! Ayakkabılarını çıkar” buyurdu. (İbni Mâce, 1568. Nesâi, 4/96.)

MEZARLIKTA AYAKKABI İLE YÜRÜNÜR MÜ?

Bu hadis-i şerifin açıklamasında şu bilgiler verilmiştir:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mezarlığa saygılı olmak için adama, ayakkabılarını çıkarmasını emretmiştir.

Şafii’ler’e göre: Mezarlıkta ayakkabı ile yürümek mekruhtur. Mezarlığa girildiği zaman ayakkabıyı çıkarmak sünnettir. Ancak pislik korkusu, diken batması veya yerin sıcaklığı gibi bir zarûret varsa, ayakkabı ile mezarlıkta yürümek mekruh değildir.

Cumhûra göre ayakkabıyla mezarlıkta yürümek mekruh değildir. Çünkü Enes radıyallahu anh’den rivayet edilen bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

-Şüphesiz kişi kabre konulduğu ve arkadaşları geri dönerken arkadaşlarının ayakkabılarının sesini muhakkak duyar” buyurmuştur.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bu hadiste geçen adama ayakkabılarını çıkarmasını emretmesi; Adamın ayakkabılarında necaset bulunması ihtimalinden olabilir. Belki de adam, ayakkabıları ile iftihar ettiği için ona bu emir verilmiştir. Çünkü sibtten ma’mul ayakkabıları yalnız zevk ve safa ehli giyiyordu. Mezarlığa ise, tevâzû ile gidilmesi lazımdı.

Kabirlere selam verme konusunda Enes radıyallahu anh’den bir rivâyet de şöyledir:

“-Bedir’de öldürülen müşriklerin atıldığı kuyunun başında bulunan Müslümanların hepsi Rasûlullah (s.a.v)’in sözünü duydular. Rasûlullah (s.a.v), ayakta şöyle sesleniyordu:

“-Ey Ebû Cehil b. Hişam, Ey Şeybe b. Rabia, Ey Utbe b. Rabia, Ey Ümeyye b. Halef, Rabbinizin size vaad ettiği şeyi buldunuz mu? Ben Rabbim’in bana vaad ettiğini gerçekten buldum.”

Oradakiler:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Çürümüş, kokmuş cesetlere mi sesleniyorsunuz?” diye sorunca, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Siz onlara söylediklerimi onlardan daha iyi duyamazsınız. Fakat onlar cevap vermeye güç yetiremezler.” (Müslim, Cennet: 17; Müsned: 5870)

“KABİRLERİ ZİYARET EDİNİZ”

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet edilen bir hadiste, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

-Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü size âhireti hatırlatır.

Beşir ibni Hasâsiye radıyallahu anh çok ibadete düşkündü. Hanımı Leyla da kocası gibi çokca nafile namaz kılar ve oruç tutardı.

Bir gün Beşir radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize:

-Yâ Rasûlallah! Ben Cuma günleri oruç tutar, o gün kimse ile konuşmam” dedi.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurdular:

“- Tek bir gün olarak Cuma, oruç tutma. Önce veya sonra bir gün ile birleştir.

Kimse ile konuşmamana gelince; ömrüme yemin ederim ki, iyiliği emredip kötülükten sakındırman, senin için susmaktan daha hayırlıdır.” (Müsned, V, 225)

Beşir ibni Hasâsiye radıyallahu anh’ın hanımı Leyla radıyallahu anha iki gün iftar etmeksizin peş peşe oruç tutmak isteyince kocası engelledi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin bu şekilde oruç tutmadığını söyledi. (Müsned, V, 225)

Allah onlardan razı olsun. Rabbımız bizleri de o yıldızlar gibi ibadet ve taat ehli eyleyip şefaatlerine nâil kılsın.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 305, Temmuz 2011

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.