Bilal-i Habeşi (ra.) Peygamberimizin Vefatından Sonra Neden Ezan Okumadı?

PEYGAMBERİMİZ

Peygamber müezzini Bilâl-i Habeşî (ra.), Peygamberimizin (sav.) vefatından sonra neden ezan okumadı? Bilâl-i Habeşî’nin (ra.) Müslümanları sevindiren son ezanı...

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in vefâtından sonra Peygamber müezzini Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh- da üzüntüsünden, o semâları titreten güzel sesiyle bir daha ezân okuyamaz olmuştu.

BİLAL HABEŞİ (RA.) PEYGAMBERİMİZİN VEFATINDAN SONRA NEDEN EZAN OKUMADI?

Hazret-i Bilâl, ashâbın ısrarlarına dayanamayıp ne zaman ezân okumaya niyet ettiyse, mihrapta Allah Rasûlü’nü göremeyince hıçkırıklarla boğazı tıkandı, sesi kısıldı, ezân okumaya muvaffak olamadı. İçini kavuran aşk ateşini teskîn edebilmek için Medîne’den uzaklaştı, Şam’a gitti. Bir gün rüyâsında Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gördü. Peygamber Efendimiz:

“–Nedir bu ayrılık yâ Bilâl! Beni ziyâret etme vaktin hâlâ gelmedi mi?” diye sitem etti. Bunun üzerine Bilâl -radıyallâhu anh- mahzun bir şekilde uyandı ve hemen yola çıktı. Âlemlerin Efendisi’nin kabr-i şerîfini ziyâret için Medîne’ye geldi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzûrunda ağlayıp yüzünü gözünü kabrine sürdüğü esnâda, Peygamber Efendimiz’in torunları Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin geldiler. Bilâl -radıyallâhu anh- onları bağrına basıp öpmeye başladı. Onların:

BİLAL HABEŞİ’NİN (RA.) SON EZANI

“–Ey Bilâl! Ezânını dinlemeyi çok istiyoruz!” diye ısrarları üzerine ezân okumaya başladı. Daha o anda Medîne sarsıldı. “Eşhedü enne Muhammede’r-Rasûlullâh” dediğinde kadın-erkek bütün insanlar, Allah Rasûlü dirildi zannederek Mescid-i Nebevî’nin yollarına döküldüler. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in vefâtından sonra Medîne’de insanların bu kadar çok ağladığı bir gün görülmemişti. (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, I, 244-245; Zehebî, Siyer, I, 357-358)

Bu Rasûlullâh âşığı mübârek sahâbî, altmış küsur yaşında Dımaşk’ta vefât etti. Vefâtı esnâsında:

“–Yarın inşâallâh sevgili dostlarıma; Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’a ve arkadaşlarına kavuşacağım.” dedi. Bunun üzerine hanımı:

“–Vâh başıma gelenlere!” diye ağlamaya başladı. Gönlü hasretle dolu Peygamber âşığı Bilâl -radıyallâhu anh- ise:

“–Âh ne güzel, ne hoş!” diyordu. (Zehebî, Siyer, I, 359)

Onlar artık Fahr-i Kâinât Efendimiz’in, “Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” beyânına sarılıyor, ellerindeki en büyük sermâye ve yegâne tesellî kaynağı olarak Allah Rasûlü’nün muhabbetini ziyâdeleştirmeye, katmerlendirmeye çalışıyorlardı. Nitekim Enes -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:

“İslâm’a girme nîmetinden sonra hiçbir şey bizi Allah Rasûlü’nün; «Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.» müjdesi kadar sevindirmemiştir. İşte ben de Allâh’ı, O’nun Rasûlü’nü, Ebû Bekir’i ve Ömer’i seviyorum, -her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadıysam da- onlarla beraber olmayı umuyorum.” (Müslim, Birr, 163)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları