Bina, Arsa ve Nakil Araçlarının Zekâtı Nasıl Hesaplanır?

Gayrimenkullerin zekatı var mıdır? Kiraya verilen ev, daire, arsa, fabrika, motorlu nakil vâsıtaları ve gayrimenkullerin zekatları nasıl verilir?

Müteahhitlerin faaliyetini zekât durumuna göre aşağıdaki şekilde değerlendirmek mümkündür:

a) Müteahhit inşaatlarını tam olarak kendi sermayesiyle tamamlayıp satışa arzediyorsa, her yıl zekât hesap dönemi sonunda, inşaatının ulaştığı noktada değeri üzerinden % 2.5 zekâta tâbi bulunur.

b) Yaptığı inşaatı proje üzerinden veya inşaat devam ederken peşin parayla satması durumunda, satış bedelinin yalnız kendisine isâbet eden kâr kısmı zekât matrahına eklenir. Taksitlerle satması durumunda, zekât hesap dönemine kadar teslim aldığı taksitlerin toplamı kadar imâlât yapmışsa, yine yalnız kâr kısmı zekât matrahına eklenir ve değeri üzerinden % 2.5 zekât gerekir. Böyle bir taksitli satış istisnâ’ (spariş) sözleşmesi niteliğinde olup, bir yılda ödenen toplam bedel ve yapılan iş miktarı dikkate alınarak zekât hesabını çıkarmak güç olmaz.

c) Mütahhidin ileride inşaat yapmak üzere elinde bulunan arsalardan imarı alınmış ve inşaat kararı verilmiş olanlar, değeri üzerinden % 2.5 zekâta tâbi bulunur. Ancak arazi olarak alınmış, henüz parsel yapılmamış, ya da parsel yapılıp da imarı alınarak henüz inşaat veya satış kararı verilmemiş durumda olan yerler, akar niteliğinde olup, tarım arazisi ise ve ekilip biçiliyorsa öşre, akar olarak kiraya verilmişse kira geliri üzerinden zekâta tâbi olur. Ya da boş olarak tutuluyorsa, kiraya verilmemiş bir akar olarak zekât gerekmez.

ç) Kooperatif inşaatını üstlenen müteahhit de, sözleşme uyarınca, yıllık âidat toplamı kadar iş yapar. Ancak bu âidatın içinde müteahhit kârı da vardır. Müteahhidin bunu hesaplayarak zekât matrahına eklemesi gerekir. Kooperatif üyeleri kendisi oturmak veya kiraya vermek amacıyla yatırım yapıyorsa, zekâta tâbi olmazlar. Satıp kârından yararlanmak amacıyla üye olan ise, zekât hesap dönemi sonunda, kendi hissesine düşen inşaat değeri üzerinden % 2.5 zekâta tâbi olur.

Emlâkçılık yapan kimse, kendi mülkiyetinde olup satışa arzettiği taşınmazlardan, zekât hesap dönemi sonunda elinde bulunanların değeri üzerinden % 2.5 zekâta tâbi olur. Komisyoncu olarak başkalarına ait taşınmazları satan veya kiraya vermekte olan emlâkçı ise, komisyon gelirlerinden elde kalanı, dönem sonunda zekât matrahına ekler.

Bir kimse sırf kira gelirinden yararlanmak için iş yeri, dükkân, depo, antrepo, iş hanı gibi akarlar edinse, zekât hesap dönemi sonunda bu kira gelirleri başka mal ve parası da varsa bunlara eklenerek % 2.5 üzerinden zekâta tâbi olur.

Günümüzde sermaye, toprak ve ticaret dışında daha düzenli gelir sağlamak amacıyla başka yönlere yönelmiştir. Kira geliri sağlamak için elde tutulan daire, işyeri, dükkân, han, apartman, depo ile üretim için tesis edilen fabrikalar, nakliye işinde kullanılan otobüs, tren, uçak, gemi, tır ve benzeri vasıtalar bunlar arasında sayılabilir. Bunların hepsi kendisinde büyüme ve gelişme olmaksızın geliri için yapılan yatırımlardır. Bu yüzden de gelirlerinden zekat vermek gerekir.

Diğer yandan bazı durumlarda kira geliri ve ticaret malı olma niteliği bir malda toplanabilir. Bir müteahhit, satacağı bazı daireleri geçici olarak kiraya verse, bu dairelerin ticaret malı olma niteliği değişmez.

Galericilerin alıp-satmak üzere ellerinde bulunan otomobil, minibüs, kamyon, otobüs gibi araçları değeri üzerinden zekâta tâbi olur. Başkalarına ait araçları komisyon usûlü satan galerici ise, bu gelirlerinden dönem sonunda elinde kalanı zekât matrahına ekler ve zenginse % 2.5 üzerinden zekâta tâbi olur.

Şehirlerarası otobüs işletmeciliği yapan bir firma, işlettiği kendi mülkiyetinde bulunan otobüslerin gelirinden dönem sonunda % 2.5 zekâta tâbi olur. Ancak yıl içinde bunlardan meselâ, beş tane otobüsün satışına karar verilse, alıcı çıkıncaya kadar, bunlar sefere devam edebilir, fakat ticaret malına (urûz) dönüştükleri için, bunlar değeri üzerinden zekât matrahına eklenir.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

BİNA VE GAYRİMENKULLERİN ZEKÂTI NASIL HESAPLANIR?

Bina ve Gayrimenkullerin Zekâtı Nasıl Hesaplanır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.