Bir Amâya Yüz Çevirdiği İçin Peygamberimizin Uyarıldığı Sure

Bir amâ olan Abdullah bin Ümm-i Mektûm’a (r.a.) yüz çevirdiği için Peygamberimizin (s.a.v.) uyarıldığı sure hangisidir ve ne anlatır?

Âmâ olan Abdullah bin Ümm-i Mektûm (r.a.) bir gün Peygamber Efendimiz’in yanına gelip:

“–Ey Allah’ın Rasûlü beni irşâd et!” diye talepte bulunmuştu. O esnâda Rasûlullah (s.a.v) müşriklerin ileri gelenlerinden biri ile ilgileniyor, ona İslâm’ı anlatıyordu. Bu sebeple İbn Ümm-i Mektûm’a cevap veremedi. Sahâbî talebinde ısrar ediyor, Allah Rasûlü (s.a.v) ise onun talebini tehir ederek, müşrike dönüyor:

“–Söylediklerimde bir beis görüyor musun?” diye iknâ etmeye çalışıyordu. Müşrik de bir beis görmediğini söylüyordu. İşte bu hâdise üzerine Âbese sûresindeki itâb âyetleri nâzil oldu.[1]

PEYGAMBERİMİZİN UYARILDIĞI AYETLER

Cenab-ı Hak, Abese suresinde şöyle buyurdu:

“Yüzünü ekşitti ve sırtını döndü. Yanına o âmâ geldi diye. Nereden biliyorsun, belki o senden öğrenecekleriyle temizlenip arınacaktı? Yahut düşünüp öğüt alacaktı da, bu öğüt ona fayda verecekti? Fakat kendisini ihtiyaçsız görüp seni dinlemeye tenezzül etmeyene gelince, Belki Müslüman olur diye sen ona yöneliyorsun. Halbuki onun İslâm’a girip arınmamasından dolayı sana bir sorumluluk yoktur. Öte yandan, sana büyük bir istekle koşarak gelen, Üstelik Allah’a karşı saygı ve korkuyla dopdolu olarak gelmişken, Sen ona gereken alakayı göstermiyorsun!” (Abese Suresi, 1-10)

Bu âyetin inişinden sonra Resûl-i Ekrem (s.a.s.) İbn Ümmi Mektûm’a pek çok iltifat ve ikramlarda bulunmuştur. Ayrıca kendisine rastladığı zaman da:

“Merhabâ ey, kendisi hakkında Rabbimin beni itâb ettiği kimse!” buyururdu. (Tirmizî, Tefsir 73; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 471)

Buradan, hak karşısında hiç kimsenin hasebi, nesebi, malı ve makamıyla herhangi bir imtiyaza sâhip olamayacağı anlaşıldı. İnsanlar eşittir, üstünlük takvâ iledir.

Dipnot:

[1] Bkz. Tirmizî, Tefsir, 80/3331; Muvatta’, Kur’ân, 8.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

ABDULLAH BİN ÜMMÜ MEKTUM (R.A.) KİMDİR?

Abdullah Bin Ümmü Mektum (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.