Bir Aylık Ömrümüz Olsaydı Ne Yapardınız?
Bir aylık ömrümüz olsaydı ne yapardınız? Tevcih edilen suâl, muhatabını gerçek kimliği ile buluşturan, tefekkür ve muhâsebeye sevkederek onu kendine getiren ve onu derinden sarsan ciddi bir suâl. Hikmetli, dokunaklı ve gayet veciz bir üslup. Cevapsız bırakılması halinde bile arzulanan hedefi gerçekleştirecek kadar dolu ve zengin bir ifade. Fert ve toplum olarak tüm insanlığın huzur bulamadığı şu günümüz dünyasında, yöneltilen bu anlamlı suâlden dolayı size medyûn-i şükrânım.
Bir aylık ömrümüz olsaydı... Bahis mevzuu suâle muhatap olan her insanın, farklı şekilde meseleye yaklaşması ve cevap bulması tabii karşılanmalıdır. Çünkü insanların içinde yaşadıkları çevre, sahip oldukları psikolojik durum ve hissettikleri boşluk aynı değildir.
EN HAYIRLI YOL
Resûl-i Ekrem’den aldıkları edep ve terbiye ile dünya-âhiret dengesini sağlam temeller üzerine kuran Ashâb-ı Kirâm’ın şu tesbit ve müşahedesiyle suâle cevap aramak istiyorum: Resûlullah hutbe irad ettiği zaman gözleri kızarır, sesi yükselir, hiddet ve gazabı artardı. Hatta “Düşman sabah-akşam size baskın yapacak!” diyerek askerlerini uyaran bir ordu komutanı gibi vaziyet alır ve şehadet parmağı ile orta parmağını yan yana getirerek, “İşte ben şu iki parmaklarım gibi kıyamete yakın bir zamanda gönderildim” der ve şu tavsiyede bulunurdu: “Biliniz ki, en hayırlı söz Allâh’ın kelâmıdır. En hayırlı yol da Muhammed’in (s.a.v.) yoludur. En kötü şey sonradan çıkarılandır. Her bid’at delâlettir.”
HER AN ÖLEBİLİRİM ENDİŞESİ
Resûl-i Ekrem’in bu cihanşümul mesajını ciddiye alan, her an ölebilirim endişesi ile hareket eden, sâlih amel ve güzel ahlâk sahibi kâmil bir insan, artık ölüme hazır ve kalb-i selîm ile Mevlâ’nın huzuruna varmaya aday kimse demektir. Ne var ki, bu, o kadar kolay elde edilebilecek bir merhale değildir. Büyük insan Cüneyd Bağdâdî, “Kalb-i selîm, kimseyi incitmeyen, kimseden incinmeyen ve yaptığı iyilikten karşılık beklemeyen kalptir” derken, bu hassas noktaya işaret etmiş olmaktadır. Bu durumda, bir coşku ve bir kulluk anlayışı ile insanına hizmet etmeyen bir siyasetçi, vatandaşına bir Müslüman zerafetiyle muamelede bulunmayan bir yönetici, ilminin gereğini kuşanmayan bir eğitimci, Allah’tan gayri bir dâva ve gaye için ilim tahsil eden bir öğrenci, işçisine yediğinden yedirmeyen, giydiğinden giydirmeyen yani, asgari ücrete mahkûm ederek onun sıkıntılarını görmezlikten gelen, özlük haklarını gasbederek onu inciten ve böylelikle sermayesine sermaye katan bir iş adamı, henüz kalb-i selîm sahibi olmamış ve dolayısıyla ölüme hazır değil demektir.
ÜÇ ŞEY VARDIR Kİ...
Bu genel yaklaşımdan sonra, aynı suâl özel olarak tekrar tevcih edilecek olursa -İmam Buhârî’nin de naklettiği üzere- selef-i sâlihinden İbn Avn’ın dediğini derim: “Üç şey var ki, kendim ve ihvânım (kardeşlerim) için onları istiyorum: Kur’ân’ı iyice anlamaları, Sünnet’i tam olarak öğrenmeleri ve insanları hayra; iyilik ve güzelliklere çağırmaları.”
Bu altın öğüde kulak veren akıllı bir insan, ömrünün son günlerini yaşadığının farkında da olsa telaşa kapılmayacak ve şâirin terennüm ettiği şu diriliği ruhunda hissedecektir:
“Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm,
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm!”
Prof. Dr. Yaşar Fersahoğlu
Bir aylık ömrüm kalsa bugün yaptığım gibi yine Allah’ı, Peygamberi anlatmaya çalışırdım, İslâm’ı anlatmaya çalışırdım; İslâm’ın doğru anlaşılmasına gayret ederdim. İnsanlardan İslâm’ı doğru anlamalarını isterdim. Hidayete ermelerini isterdim. Kendimin de hidayete, sırat-ı müstakime ulaşmasını isterdim. Yani iki şey vardı yapacağım: Önce kendimle meşgul olmak, yani Allah’ta yoğunlaşmak, diğer taraftan da O’nun gönderdiği dini yaymak, tebliğ etmek, insanların kafa ve gönüllerini Kur’an ve sünnete göre ayarlamak. Bütün işim bu olurdu. Becerebilirsem tabii...
Prof. Dr. Mustafa Tahralı
Böyle bir sorudan muaf olmayı isterdim.
Prof. Dr. Mahmut Çamdibi
Son bir ayımı hizmetle, eğitimle, ibadetle geçirirdim. Gerçi hizmet ve eğitim de ibadet kapsamındadır. Tabii bütün bunları sevgi ile yapabilmek lâzımdır. Kerhen değil de, hak ve adalet ölçüleri ile yapabilmek gerekmektedir.
Doç. Dr. Ethem Cebecioğlu
Bir milyon yıl ömrüm olsaydı, bir milyar yıl ömrüm olsaydı, bir an ömrüm olsaydı ibadetten başka bir şey düşünmezdim. Yani Allah’a kulluk, Allah’a kulluk, Allah’a kulluk...
Cemil Çiçek
Bir aylık ömrüm olsa ve imkânım olsa, Türkiye’de gerçek anlamda demokrasiyi ilân ederdim. Hani şu, Bursa’da, Yıldırım Beyazıt’a, havaya attığı değnek yere düşünceye kadar “kestaneler vakıf” diyen çoban gibi..
Kaynak: Doç. Dr. Zekeriya Güler, Altınoluk Dergisi, Sayı: 143