Bir Bedevinin Sorusu "Rabbimiz Bize Yakın mıdır?"
Çölden gelen bir bedevî Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e şöyle sordu: “–Rabbimiz bize yakın mıdır? Yakın ise O’na içten sessizce yalvaralım. Yoksa uzak mıdır? Öyleyse O’na yüksek sesle nidâ edelim.” İşte Peygamberimizin bedeviye cevabı...
Çölden gelen bir bedevî Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e şöyle sordu:
“–Rabbimiz bize yakın mıdır? Yakın ise O’na içten sessizce yalvaralım. Yoksa uzak mıdır? Öyleyse O’na yüksek sesle nidâ edelim.”
Bu suâle cevap olarak Allah Teâlâ, şu âyet-i kerîmeyi inzal buyurdu:
“(Ey Habîbim!) Kullarım Sana Ben’i sorduğunda (Sen kullarıma söyle):
- Ben çok yakınım.
- Bana duâ ettikleri vakit, duâ edenin dileğine karşılık veririm.
O hâlde (kullarım da) Ben’im davetime uysunlar (şerîati takvâ ile yaşasınlar) ve Bana (aşk ile) inansınlar ki doğru yolu bulsunlar.” (el-Bakara, 186, [Taberî, Câmiu’l-beyân, II, 215])
Cenâb-ı Hak, kullarına yakındır. Hiçbir aracıya –hâşâ– muhtaç olmadan her kuluna şahdamarından daha yakındır. Zamandan ve mekândan münezzeh, müteâl ve yüceler yücesi olan Rabbimiz, -nerede olursak olalım- bizimle beraberdir.
Yeryüzünde milyarlarca insan var. Hesaplara, rakamlara sığmaz sayıda sâir mahlûkat var. Daha bilmediğimiz nice âlemler var. Rabbimiz öyle idrâk ötesi bir kudret ve azamete sahip ki; aynı anda her birinin duâsını işitiyor, niyâzına icâbet ediyor.
İnsan bu muazzam ve yüce kudretin idrâkinden bile âcizdir:
İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez,
Zîrâ bu terâzî bu kadar sıkleti çekmez!..
Yine de o azamet karşısında insan, tesbih ve tenzih hâlinde şu itirafta bulunur:
“Muazzam sanatı karşısında akılların hayrete düştüğü Allâh’ı bütün noksan sıfatlardan tenzih ve tesbih ederim!
Sonsuz kudreti ile idrakleri âciz bırakan Allâh’ı bütün noksan sıfatlardan tenzih ve tesbih ederim!”
Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz kudreti karşısında insan da nihayetsiz bir şekilde muhtaç ve âciz. Bu fânî hayat, insan rûhuna asla kâfî değil. İnsan iki cihanda da Rabbine muhtaç.
İnsan,
- Rabbine yaklaşmaya muhtaç…
- Âhiret yolculuğunda O’na dost olmaya muhtaç…
- O’nun sonsuz rahmetine muhtaç…
Cenâb-ı Hak, muhtaç kullarının duâlarına icâbet edeceğini müjdeliyor.
Demek ki;
Kalbin sanatı, Cenâb-ı Hakk’a duâ edebilme seviyesine çıkabilmek. Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle buyuruyor:
“Duâlarınız kabul olunmayacak diye korkmuyorum. Sizin duâ edemez hâle gelmenizden endişe ediyorum!”
Çünkü;
Rabbimiz’in icâbet için bir şartı var:
“…O hâlde kullarım da Ben’im davetime uysunlar…”
Yani hayatın her safhasında, Kitap ve Sünnet üzere yaşasınlar ve yaşatsınlar. Zâhir ve bâtın bütün ilâhî tâlimatları yerine getirsinler. Zâhir ve bâtın bütün haramlardan, kerâhetlerden uzak dursunlar:
“…Bana inansınlar ki doğru yolu bulsunlar.”
Böylece, sebîl-i reşâda, sırât-ı müstakîme erişsinler. Muhteşem cennetlere lâyık, mükerrem bir kul olsunlar. Mülevves nefsânî arzulardan kurtulup, tertemiz pîr ü pâk kalb-i selîm sahibi olsunlar. Esfel-i sâfilînden uzaklaşıp, âlâ-yi ılliyyîne nâil olsunlar.
Bunun için; Sırât-ı müstakîmin rehberi olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e uysunlar. Üsve-i hasene olan O Fahr-i Kâinat’tan en güzel ahlâkı tahsil etsinler.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Nisan, Sayı: 194