Bir “elhamdülillah” İçin 30 Yıl İstiğfar Etti

 Seriy Sakatî, -kuddise sırruh- erken devir mutasavvıflardan ve evliyâlardandır.

Bağdatlı sûfîlerin önde gelenlerinden büyük Allah dostu Cüneyd el-Bağdadî Hazretlerinin dayısı ve mürşidi olan Seriy Sakatî kuddise sırruh, ibadete çok düşkün bir zâtdı.  Halka vaaz ve irşadlarda bulunurdu. Bağdat çarşısında bir dükkanı vardı. Orada talebelerine ders okuturdu. Vefatı: 257/874 tarihidir. Kabri Şûniziye kasabasındadır.

İNSANIN DEĞERİNİ YÜCELTEN DÖRT HASLET

Seriy Sakatî kuddise sırruh Hazretlerine göre insanın değerini yücelten şu dört hasletti: İlim, edeb, doğruluk ve iffet. O’na göre edeb, aklın tercümanı, akıl da emredilen ve yasaklanan şeyleri kavrayıp idrak kabiliyetiydi. O, kalb, yüz ve dil arasında şöyle bir ilgi kurardı. Dil kalbin tercümanıdır yüz de aynası. Kalblerin gizlediği yüzlerinden okunurdu.

O, zamanı üçe ayırırdı. Dün, bugün, yarın. Dün, üzüntü ve sevinciyle geçti. Ondan eser kalmadı. Bugün de hızla senden uzaklaşıp gidiyor. Yarın için ise bir takım emeller besliyorsun, ama belki sen ona kavuşamayacaksın.

Seriy Sakatî (k.s.) ömrünün son dönemlerinde kendisinden nasihat isteyen yeğeni Cüneyd el- Bağdâdî’ye:

“ Kötülerle arkadaşlığı bırak, iyilerin sohbetine bak!” diye tavsiyede bulunmuştur.

O, zühd ve takva üzere bir hayat sürmüştü. Yaşantısıyla çevresine örnek olmuştu. İnsanları gafletten uyarmak için devamlı nasihatlarda bulunurdu. “Otuz yıldır, bir defa “elhamdülillah” demenin vebalini affettirmek için istiğfar ediyorum” sözü ona aittir.

Seriy Sakatî (k.s.) Hazretleri niçin “elhamdülillah” dediği için istiğfar ediyordu? Bu söz Allah Teala’nın gadabını çeken yanlış bir söz müydü? Hayır! Ama o güzel söz yerinde kullanılmalıydı. Söz makama, hâle ve mekâna uygun düşmeliydi. Değişik mânâlara gelmemeliydi.

BİR “HATA” İÇİN 30 YIL İSTİĞFAR

Seriy Sakatî (k.s.) Hazretleri başından geçen bu hadiseyi kendisi şöyle anlatır:

“Birgün Bağdat çarşısında büyük bir yangın çıkmıştı. Benim de çarşıda bir dükkanım vardı. Bütün çarşı baştan sona yanmış ve dükkanlar kül haline gelmişti. Sadece benim dükkan kalmıştı. Bir komşu bu durumu haber vermek üzere koşarak bana geldi ve sanki bana müjde verircesine:

“- Efendim! Bağdat çarşısı yanıp kül oldu. Bir tek sizin dükkanınız kurtuldu. Gözünüz aydın olsun” diyerek olanları anlattı.

Ben de o anda diğer dükkanı yanan kardeşlerimi düşünmeden gayr-i ihtiyârî “elhamdülillah” deyivermiştim. Sonra kendi kendime yanlış yaptığımın farkına vardım. Din kardeşliğiyle bağdaşmayan bir davranış sergilediğimi düşündüm. Böyle bir hataya düşmekten dolayı pişman oldum. Hemen Allah Teala’ya tazarru ve niyazda bulunmaya başladım. O’nun affına ve mağfiretine sığındım. Otuz seneden beri bir anlık gafletim ve düşüncesizliğim için istiğfar eder, Rabbimden affedilmemi niyaz ederim.”

İşte kalbî hassasiyet!.. İşte derûnî iman!.. Ve işte engin gönül ufku!..

Allah dostları bu engin gönül sahibi zâtlardır. Derin bir iman hassasiyeti içerisinde yaşarlar. Bir anlık gaflete ömür boyu istiğfar ederek, Rabbimize devamlı pişmanlığını arz edip O’nun affını ve rahmetini ümit ederek hayat sürerler. Muâhezeyi kendilerine, müsamahayı başkalarına gösterirler.

Rabbimiz bizlere de böyle bir gönül inceliği ve kalbî rikkat lutfeylesin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 285, Kasım 2009

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.