Bir Hanım Beyinin Önceki Eşinin Çocuğuna Nasıl Davranmalı?

Bir hanım kendinden doğmayan, beyinin önceki eşinden kalan çocuklarına karşı nasıl davranmalıdır?

Onu kendi çocukları gibi bakmalıdır. Sevgi, ilgi, şefkat ve hizmetini onlardan da esirgememelidir. Peygamber Efendimiz çocukluğunda kendisini himâye eden ve öz annesi gibi ilgi gösteren Hazret-i Ali’nin annesi Fatıma bint-i Esed’e hayatı boyunca hep muhabbet beslemiş ve hürmet göstermiştir. Bu sâliha kadın vefat ettiği zaman Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cenâzenin yanına gelmiş, başucuna oturmuş ve onun fedâkârâne hizmetine Hak katında şâhitlik ederek şöyle buyurmuştur:

“-Ey annem! Allah sana rahmet eylesin. Sen benim öz annemden sonra annemdin. Kendin aç kalır, beni doyururdun, kendin giymez beni giydirirdin, kendini güzel yiyeceklerden alıkoyarak bana yedirirdin ve bunları yaparken Allah’ın rızâsını ve âhiret yurdunu arzu ederdin.”

Sonra Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cenâzenin üç kere yıkanmasını emretmiş, kendi gömleğini çıkarıp ona giydirmişti. Cenâze bu gömlek üzerinden kefenlendi. Peygamber Efendimiz kabrin kazılmasına da bizzat yardım etti ve sonra lahide yanüstü uzanarak bu sâliha kadına duâ etti. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, XXIV, 351-2; Hâkim, III, 116-117; Heysemî, IX, 256-257; Ya’kûbî, II, 14)

TATLI SÖZLER YETİMLERİN GÖNLÜNDE TAHT KURAR

Peygamber Efendimizin bu sevgi ve hürmeti, müşfik bir anne kucağına karşı duyduğu minnet, vefâ ve şükrânın ifadesi; bizim için de ne güzel bir ibret ve örnektir.

Diğer taraftan böyle bir yetimi, annesizliğini unutturacak kadar bağrına basan, onu şefkat kucağında himâye ve terbiye eden, zarif davranışları ve tatlı sözleriyle bu hassas ve kırık yetim gönlünde taht kuran bir annenin hâli ne güzeldir.

O yüce anne, yetimin gönlünde bıraktığı bu tatlı hâtıralar sebebiyle bir ömür boyu kırık bir gönülden yükselen duâlar vesîlesiyle ilâhî rahmete müstağrak olacaktır.

Aynı şekilde babalar da hanımlarının daha önceki eşlerinden çocukları ile birlikte yaşamak mevkiinde bulunurlarsa, onları kendi öz çocuklarından ayırt etmeyecek şekilde bir olgunluk içinde bulunmalıdırlar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları, 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.