Bir Mektep Bir Dergâh Hâline Gelen Zindanlar
Devrin akışından kendisini mes’ul gören bir mü’minin vazifelerinden biri olam mahkumlara irşadın önemi ve fazileti nedir?
Mahkûmların gönülleri, irşâda en çok ihtiyaç duyan hassas yüreklerdir.
Bugün hapishânelerde binlerce insan yatıyor. Bu insanlar içinde irşad bekleyen nice kardeşimiz var.
Onlara irşad daveti dâimâ açık olmalıdır. Mevlânâ’ya izâfe edilen meşhur kıt‘ada denildiği gibi:
“Gel! Gel! Ne olursan ol, yine gel! Kâfir, mecûsî veya putperest olsan da gel! Bizim dergâhımız (olan İslâm), ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tevbeni bozsan, yine de gel!..”
MERHAMET DOLU GÖNÜLDE TEDAVİ GÖR!
Hakikaten;
Hak dostlarının gönülleri öyle bir tamirhânedir ki, en perişan hâldeki insana dahî merhamet kucağını açıyor;
“–Gel! Geri dön, gel!” diyor. Dâimâ şefkatle bağrına basıyor. Günaha olan nefreti günahkâra taşırmıyor. Onlara;
“–Bu merhamet dolu gönülde tedavi gör! Yani iç âlemini tezkiye et! Ebedî huzur ve saâdete nâil ol!” diyor.
Kalpler bir dergâh hâline gelmeli. Dergâh hâline gelen kalplerle, mahkûm yürekler ıslah ve terbiye edilmeli. Hazret-i Yûsuf; haksız olarak atıldığı zindanı bir mektep, bir dergâh hâline getirmişti.
Aksi hâlde, hapishânelerin; mahkûmları daha iyiye değil, daha beter bir hâle dönüştüren mekânlar olma tehlikesi meydana gelmektedir. Ceza süresini doldurup yeniden normal hayata çıktıklarında da, maalesef bazıları kısa bir müddet içinde tekrar suç işlemekte, tekrar hapishâneleri doldurmaktadır.
Çünkü bir cürüm işleyen bu şahsın bedeni bir müddet bir kayıt ve kontrol altında tutulsa da, asıl kendisini mücrim durumuna düşüren nefsi terbiye edilmedi, rûhu irşâd edilmedi, vicdanına yumuşatıcı telkinler verilmedi. Nedâmet getirip kendini ıslah edecek bir tevbe hâline giremedi.
Toplumda suçu azaltmanın çaresi; hapishânelere ıslah edici bir mektep, irşâd edici bir dergâh hüviyeti kazandırmaktır.
Hapishâneleri ziyaret eden kardeşlerimizden işitiyoruz;
- Kur’ân-ı Kerim ve dînî-ahlâkî kitaplar isteyen,
- Tevbe istiğfâr eden,
- Namaza başlayan ve dînî eğitim için yardım isteyen nice kardeşlerimiz var.
Devrin akışından kendisini mes’ul gören bir mü’minin vazifelerinden biri de bu sahadır.
Bu hususta mânidar bir bilgi:
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-; hilâfeti zamanında, kendi yaptırdığı ve İslâm tarihindeki ilk hapishâne olarak bilinen müesseseye «Nâfî / fayda veren» adını vermişti. (ez-Zeylaî, Tebyinü’l–Hakāik, Bulak 1314, s. 179, 180)
El-hâsıl;
Toplum birbirine zimmetlidir. Fakirler zenginlere, hastalar sıhhatlilere, tecrübesiz câhiller olgun mü’minlere, günahkârlar onları irşâd edecek gönüllere emânettir.
Ne mutlu emânete sahip çıkabilenlere!..
Rabbimiz, kalplerimizi; cemâlî sıfatları olan affedicilik, merhamet, müsamaha, sabır ve hilm gibi güzel ahlâk ile müzeyyen hâle getirsin.
Cemiyetimizi, asr-ı saâdetten akseden fazîletlerle mücehhez kılsın. Âmîn…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Mayıs, Sayı: 219