Bir Mümin Krizi Fırsata Nasıl Çevirir?
Bir mümin krizi fırsata nasıl çevirir? Hak dostları başlarına gelen musibetleri nasıl karşılıyorlardı? Bizlerinde başına gelen hadiseleri nasıl değerlendirmeliyiz?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Nâz olur işi hûbun,
Çoktur gamı mahbûbun,
Sarptır yolu matlûbun,
Âsân eline girmez…
“Güzelin işi, sevene naz etmektir. Sevenin gönlü, sevdiğinden ayrılığın gam ve hicrânıyla doludur. Gönüllerin tâlibi olduğu güzele ulaşan yol, sarp bir yokuştur; ona kolay erişilmez.”
Sevilen uğrunda çekilen meşakkatler, gerçek bir sevene zor gelmez, bilâkis haz verir. İlâhî takdir neticesi başa gelen mihnet ve meşakkatler veya Allah yolunda karşılaşılan zorluklar da, Hak âşıkları nazarında, hep birer ecir kapısıdır. Nefsin tezkiyesine, kalbin tasfiyesine, mânen tekâmül etmeye, böylece Hakkʼa yakın bir kul olmaya vesîledir.
Zira Hakkʼa vuslat yolunda zahmetsiz rahmet, çilesiz saâdet olmaz. Nitekim hadîs-i şerîfte de buyrulduğu üzere; Cennetʼin etrafı, nefse ağır gelen nice zorluklarla çevrilidir.[1] Nefsin süflî arzularını aşmadan, o engeller de aşılamaz.
Dolayısıyla Hak dostu ârifler, hangi zorluklarla sınanmış olurlarsa olsunlar, yollarından dönmez, istikâmetlerinden tâviz vermezler. Aslâ bezginlik ve ümitsizliğe kapılmazlar. Bütün zorlukların ardındaki kolaylığı, rahmeti, hikmeti ve saâdeti düşünürler. Bu sâyede, bir hayırdan diğerine koşarak, ömürlerini Cenâb-ı Hakkʼın râzı olduğu güzelliklerle doldurmanın şevk ve heyecanı içinde yaşarlar.
Bu gayret, ârif kullara müstesnâ bir huzur hâli verir; mânevî bir kuvvet, metânet ve mukâvemet kazandırır; ezâ, cefâ ve sıkıntıları unutturur.
Nitekim sahâbe efendilerimiz de, asıl hayatın âhiret hayatı olduğu şuuruyla yaşadıkları için, dünyanın cefâsı da safâsı da gözlerinde küçülmüş ve ehemmiyetini yitirmişti. Allah ve Rasûl’üne duydukları muhabbet sebebiyle, Allah yolunda canlarından ve mallarından fedakârlıkta bulunmak, onlar için bir zahmet veya külfet olmaktan çıkmış, bilâkis târifsiz bir lezzet ve saâdet vesîlesi hâline gelmişti.
BİR MÜMİN KRİZİ FIRSATA NASIL ÇEVİRİR?
Günümüzde; “krizleri fırsata çevirmek” tâbiri sıkça kullanılmaktadır. Bir mü’min de, şer gibi görünen hâdiselerin perde arkasında nice hayırların bulunabileceğini hatırından çıkarmayıp, o zorlukları uhrevî bir kazanca çevirme firâsetiyle hareket etmelidir.
İbrahim Hakkı Erzurumî Hazretleri ne güzel söyler:
Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler.
Ârif ânı seyreyler;
Mevlâ görelim neyler?
Neylerse güzel eyler!..
Hak dostları nezdinde; çile, iptilâ, mihnet ve meşakkatler -sabır ve rızâ ile tahammül edildiği takdirde- günahlara kefâret ve terfî-i derecât vesîlesi olan, yani insanı mânen arındırıp seviye kazandıran ilâhî armağanlar mesâbesindedir.
Nitekim Hüdâyî Hazretleri de bu hissiyât ile şöyle buyurur:
Cefâdan yüz çevirmez, derd-i gamdan lezzet almıştır,
Benim dîvâne gönlüm, çok belâdan arda kalmıştır…
Allah yolunda çekilen çileler, kul için âhirette âdeta bir şeref madalyası olacaktır. Ayrıca bu mihnet ve meşakkatlere mâruz kalmak, kula acziyet ve hiçliğini hatırlatarak Cenâb-ı Hakk’a daha çok ilticâ etmeye ve yakınlık kazanmaya vesîle olduğu için de, hakîkatte paha biçilmez bir kıymet taşımaktadır.
Muhammed Es’ad Erbilî Hazretleriʼnin şu sözleri de bu hakîkatin bir ifadesidir:
“Aşk gülistanının yolunda dikenden korkulmaz. Ben her dikenin üstünden yüzlerce gonca toplarım.
Dervişlik bostanında ıztıraptan zevk alırım. Yastığımı dikenden yaparsam, rüyamda Gül’ü görürüm.”
İşte hayatın med-cezirleri karşısında şikâyet ve sızlanmayı unutup sabır ve tahammül gösterebilmek için, onları ebedî saâdet vesîlesi imtihanlar olarak gören bu ârifâne bakış açısı, hepimizin yoluna ışık tutmalıdır.
Pakistanʼın mânevî mimarı Muhammed İkbal, hayatın zorluk ve meşakkatlerine tahammülün, kişinin mânevî olgunluğunu artırıp bunu tescîl etme fırsatı sunduğunu, temsîlî bir hikâye ile ne güzel anlatır:
“Câhil bir ceylân, olgun bir ceylâna dert yanıyordu:
«–Ben artık bu avcıların şerrinden bıktım. Zira ovalarda avcılar pusu kurmuşlar, gece-gündüz biz âhûların izinde dolaşıyorlar. Bundan sonra Kâbe’de, (avlanmanın yasak olduğu) Harem-i Şerîf bölgesinde yaşayacağım. Orada yatıp kalkar, orada otlarım. Artık avcı derdinden selâmete ermek istiyorum. Gönlüm biraz da huzura kavuşsun!..»
Bunları dinleyen tecrübeli ve güngörmüş ceylân der ki:
«–Ey akıllı dostum! Yaşamak istiyorsan tehlike içinde yaşa! Kendini dâimâ bileyi taşına vur; cevheri temiz bir kılıçtan daha keskin yaşa! Unutma ki tehlike, kudreti imtihan eder.
Mekke’de yaşamak kolaydır. Fakat sen kalbini ve îmânını, zorluklar içinde, çilelerin ortasında test et! Zira beden ve rûhunun nelere kâdir olduğunu, sana o çileler bildirir.»”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2024 – Mayıs, Sayı: 459
YORUMLAR