Bir Mümin Şu İki Korku Arasında Yaşar

İMAN

Âhiret endişesini gönlünde taşıyan bir mü’min, dâimâ şu iki korku arasında yaşar...

Bu âlemde âhiret endişesini sînesinde taşıyan bir mü’min, dâimâ şu iki korku arasında yaşar:

BİR MÜMİN ŞU İKİ KORKU ARASINDA YAŞAR

  1. Dosyası kapanıp ilâhî mahkemede açılacak geçmiş günlerin endişesi. Zira Kirâmen Kâtibîn meleklerinin mühürledikleri o dosyalarda bir değiştirme ve düzeltme yapma imkânı yoktur. Yegâne çâre, amel-i sâlihlerin rûhâniyetine bürünerek kalbin yanarcasına günahlardan nefret etmesi ve istiğfâra sığınmasıdır.

Diğer taraftan, mâziye âit hatâlar için tevbe nasîb olup olmayacağı, olursa bile Hak katında kabul buyrulup buyrulmayacağı da belli değildir.

Günahların insanı ne ulvî makamlardan mahrum bıraktığını Mevlânâ Hazretleri ne güzel ifâde eder:

“Evet, af vardır. Fakat ümit ışığının aydınlığı nerede ki kulun takvâ sebebi ile yüzü ak olsun ve nurlansın.

Hırsız affedilse bile, canını kurtardığı için sevinir. Yoksa vezir veya hazine emîni olmak, hırsız için mümkün müdür?”

  1. Kaderimizdeki gelecek günlerin kemmiyet ve keyfiyeti, yani miktarı ve ne gibi tezâhürleri beraberinde getireceği.

Mü’minin en mühim düşüncesi, Hakk’ın rızâsını nasıl elde edebileceği ve geçmişteki gaflet ve yanlışlarını ne şekilde hasenâta tebdîl edebileceği olmalıdır.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Dîn nasihattir.” buyurmaktadır. (Müslim, Îman, 95)

Dolayısıyla insanların en hayırlıları, Allâh’ın kullarını, Allâh’a kulluğa dâvet eden ve insanlığa gönül iklîminden ilâhî muhabbeti telkîn edebilenlerdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Saadet Damlaları, Erkam Yayınları