Bir Müslüman Nasıl Olmalıdır?

Osman Nûri Topbaş Hocaefendi, Peygamber Efendimiz’in farik vasıflarına göre bir Müslümanın nasıl olması gerektiğini anlatıyor.

BİR MÜSLÜMAN NASIL OLMALIDIR?

Efendimiz’e dikkat ettiğimiz zaman; Efendimiz’in fârik vasıfları neler? Bende ne kadar var?..

1- İbadetlerine dikkat etmeli

Bir defa ibadette rûhâniyet:

Kalp ve beden âhengi. Namazlar cemaatle kılınacak. Efendimiz tek tek gelip bakardı cemaate: Kim var kim yok? Gelmeyeni sorardı; “Hasta mı?” derdi, “Seyahatte mi?” derdi.

2- Davranışlarında nezaketli olmalı

Muâmelâtta zarâfet Efendimiz’de:

Dâimâ incelik, kibarlık, nezâket Efendimiz’de. Kötü bir şey, Efendimiz’i çok rahatsız ederdi.

Bir gün geldi, kıblede bir tükürük gördü. Birden bire rengi, hâli değişiverdi. Ashâb-ı kirâm kapattı, ondan sonra geçtiler. Sîmâsı eski yerine geldi. (Bkz. Müslim, Mesâcid, 53)

Velhâsıl bir mü’min de ince olacak, zarif olacak, hassas olacak. Çiçeklerden daha öteye bir güzellik, bir ferahlık verecek onun inceliği, zarâfeti.

Hep büyüklerde görürdük; bir sadaka verirken dahî, bir zekât verirken, infak ederken, karşındakini incitmemek, ona iltifat etmek… “Kıymetli Mehmed Efendi, kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.” diye yazarlardı zarflarına. Niye; kime veriyor? Allâh’ın ihsân ettiğini veriyor. Kime veriyor? “يَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ” (“…Sadakaları (Allah) alır…” [et-Tevbe, 104]) Allah alıyor onu. Bir mü’mindeki bir yürek bu. Bir mü’min yüreği…

3- Ahlâkı güzel olmalı

Ahlâktaki nezâket:

Merhamet olacak, şefkat olacak, mü’min kerem ehli olacak, ikram ehli olacak. Allâh’ın kendine olan ikramlarını düşünecek. O da Allâh’ın kullarına, Allâh’ın bütün mahlûkâtına öyle ikram edecek.

Cenâb-ı Hak:

اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰیكُمْ  buyuruyor.

“…Allah indinde en keremliniz, takvâ sahibi olanınızdır...” (el-Hucurât, 13) buyuruyor.

Efendimiz buyuruyor:

“Vallâhi diyor, bir hınzıra bile haksız yere ezâ etmeniz helâl değildir diyor. O zaman bir müslümana, bir müslüman nasıl ezâ verebilir?!” (Bkz. Zehebî, Siyeru Aʻlâmi’n-Nübelâ, VII, 396)

Yılan, akrep gibi, öldürmek zarûrî olan bir hayvanı bile fazla ıztırap çekmeden, azap etmeden öldürün buyuruyor. Yani zararlı hayvanın öldürülmesinde bile Rasûlullah Efendimiz, bir merhamet tavsiye ediyor. (Bkz. Müslim, Selâm, 139-141, 147; Ebû Dâvûd, Edeb 162-163/5263; Tirmizî, Sayd, 14/1482, Ahmed, I, 420)

Bedir Harbi başlamadan bir gün evvel, müşrikler geldi. Efendimiz’in orada kuyu vardı. Oradan su istedi. Sahâbe vermek istemedi. Efendimiz “verin” dedi. Daha savaş başlamadı. Bir gün sonra olacaktı.

Efendimiz, o Bedir’de aldığı esirleri Medîne-i Münevvere’ye götürürken, zaman zaman o deveden kendileri indi, onları develere bindirdiler. Yani kul, mahlûkâta dâimâ Hâlık’ın (şefkat) nazarıyla bakacak. “Beni yaratan Allah, o bütün mahlûkâtı yaratan Allah, aynı Allah. Demek ki bütün mahlûkat bana zimmetli…”

4- Gönlü latîf olmalı

Kul, kalbî inkişaf neticesinde böyle bir hâle gelecek. Yani gönülde letâfet olacak. Bütün mahlûkat onun gönlünde olacak, bir mü’minin gönlünde olacak.

Bir de efendim, köylerde görüyoruz; tarlaları yakıyorlar. Düşünmüyorlar mı; yarın o karıncalar, tosbağalar, böcekler, yarın kıyâmet günü kalkacak, dâvâ edecek kendisine!.. Böyle kalbî hantallık olmaz!

Karıncayı yaratan Allah. Onu düşünecek. Onu senin öldürmeye, yakmaya ne hakkın var?! Bir de malım bereketli olsun istiyor. Bir de ibadetimde huzur olsun istiyor. Olur mu?! Sen cinâyet işle!..

Zamanımızda meşhur olan kürtaj!.. Yarın o kürtaj yaptığın çocuk, belki anaya-babaya baston olacak. Seni koruyacak. Kaderi biliyor musun sen? Allâh’ın verdiği cana kıymaya ne hakkın var? İşte bugün kasaplar çalışıyor, kürtaj kasapları. Neyi kestiğini, neyi parçaladığını biliyor mu?

Câhiliye devrinde ne varsa bugün de aynı. Aynı câhiliye yaşanıyor.

Deve üzerinde sohbet edenleri Efendimiz gördü;

“‒Yere inin dedi, hayvanlara eziyet etmeyin.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, III, 439)

Yavrusunu emziren bir kelp gördü:

“‒Öbür taraftan geçin.” buyurdu. (Bkz. Vâkıdî, II, 804)

Velhâsıl mü’minde hassâsiyet olacak. Gönül insanı olacak. Kalbi bir dergâh hâline gelecek. Bütün mahlûkat o dergâhın içinde olacak. Kalbinde bir mahşer kaynayacak.

Diğer bir husus Efendimiz’de:

5- Güzel huyları simasına yansımalı

Sîmâsındaki nûr-i melâhat:

Bir mü’minin de sîreti sûretine aksedecek.

“مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ” Cenâb-ı Hak buyuruyor. “…Sen onlarda secde alâmeti görürsün.” (Bkz. el-Fetih, 29) buyuruyor.

Yahudi âlimlerinden Abdullah bin Selâm, Medîne’de Efendimiz’i hicrette şöyle bir gördü baktı:

“‒Bu insan yalan söylemez.” dedi. (Bkz. Tirmizî, Kıyâmet, 42/2485; İbn-i Mâce, Et’ime 1, İkâmet 174)

Senin karşındaki insan, senin rûhunu okuyacak. Kalkışınla, oturuşunla, konuşmanla, her şeyinle seni okuyacak. Onun için bir mü’min kendini hâliyle tescil ettirecek.

6- Lîsanı güzel ve kibar olmalı

Lisânı öyle olacak. Lisandaki -Efendimiz’in- selâset:

Cenâb-ı Hak:

قَوْلًا كَرِيمًا (el-İsrâ, 23)

قَوْلًا مَعْرُوفًا (el-Ahzâb, 32)

قَوْلًا لَيِّنًا (Tâhâ, 44)

قَوْلًا مَيْسُورًا (el-İsrâ, 28)

İnsan konuşmasını da bilecek ki muhataplarına nasıl hitap edecek…

Ebû Kursâfe diyor ki:

“Annem ve teyzemle Allah Rasûlü’nün huzûruna gittik diyor. Dönüşte, annem, teyzem dedi ki diyor:

«Sanki hiç biz böyle bir insan görmedik; ağzından konuşurken nur akıyordu.»” (Bkz. Heysemî, VIII, 279-280)

Cenâb-ı Hak Firavun’a gönderirken Mûsâ -aleyhisselâm-’ı:

قَوْلًا لَيِّنًا buyurdu. (Bkz. Tâhâ, 44) Suyun akışı gibi, huzur verici bir (üslûpla) konuş dedi Firavun’la, buyurdu.

7- Duyguları ince olmalı

Duygularda incelik:

Efendimiz’de, yetimler vardı, garipler vardı, kimsesizler vardı, yalnızlar vardı, onların hâmîsi olmak vardı. Demek ki bir mü’min, kendisine zimmetli olarak addedecek.

Efendimiz yemezdi, yedirirdi onları. Çâresizlerin çâresini hâlletmenin gayreti içinde olurdu. Bir müslümanın ihtiyacını giderebilmenin zevkiyle yaşayan bir mü’min olacak. Dertli bir gönül gördüğünde, onu selâmete çıkaramadan rahat etmeyecek. İtmi’nâna ermiş nefs, kalb-i selîm…

8- Her şeye ibret nazarı ile bakmalı

Nazarlarda derinlik olacak:

Gördüğü şeyde hikmeti arayacak. “Aman yâ Rabbi!” diyecek. Sîmâdan tanıyacak karşısına geleni. “…Sîmâlarından tanırsın…” (el-Bakara, 273) buyuruyor Cenâb-ı Hak. Nazarlarda derinlik, bu hikmet…

9- Kötülüklerden sakınmalı

Cenâb-ı Hak:

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰیهَا

(“Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. [eş-Şems, 9])

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰى

((Nefsini kötülüklerden) arındıran kurtuluşa ermiştir.” [el-A‘lâ, 14]) buyuruyor. Kul temizlenecek.

Peygamberler, وَيُزَكِّيهِمْ (“…Onları (kötülüklerden) arındıran…” [Âl-i İmrân, 164]) iç âlemlerini -îman edenlerin- temizliyor.

İşte ashâb-ı kirâm… Câhiliye insanı, hakkı, merhameti, şefkati, insanlığı bilmeyen insanlar, nasıl bir, zirve bir medeniyet kurdular. Bir insanlık medeniyeti, fazîletler medeniyeti…

Demek ki:

10- Allah Teâlâ'nın emirlerine itaat etmeli

Tâzim li-emrillâh: Allâh’ın bütün emirlerine çok büyük bir hassâsiyet gösterecek.

11- Merhametli olmalı

Şefkat alâ halkıllâh: Allâh’ın bütün mahlûkâtına müşfik olunacak.

12- Namaz ve diğer ibadetlerine itina göstemeli

Namaz, 99 yerde geçiyor, namaz çok mühim.

Zekât, sadaka, infak, 125 yerde geçiyor.

13- Cömert olmalı

İhsân, ihsân etme, cömert olma, ilâhî kameraların altında olduğunun idrâki içinde olma, 194 yerde geçiyor.

14- Mütevâzi olmalı

İhlâs, 31 yerde geçiyor. Kalpten enâniyet gidecek. “Ben” demeyecek, “Yâ Rabbi, Sen!” diyecek.

15- Adâletli olmalı

Haksızlık!.. Titreyecek kul hakkı üzerinde.

16- Gıybet ve dedikodu kibi kötü huyları barındırmamalı

Gıybet, dedikodu vs. bunları unutacak. Gıybet olan yerde, “ben gıybet etmiyorum” (demeyecek) orayı terk edecek, gidecek oradan. Oradan bir menfî esinti gelmeyecek.

17- Kibirli olmamalı

Kibir, aslâ ve aslâ! Kökü Cehennem’de. Kökü Cehennem’de olan bir şeyle nasıl Cennet’e girilir?! Bir çiçeğin altına bir kezzap döksen o çiçekten bir netice bekleyebilir misin?

18- Tüm güzel huyları bünyesinde barındırmamalı

Velhâsıl o gönülde bir îmânın lezzeti olacak. Merhamet, şefkat, hizmet olacak, tevâzu olacak, el-emîn, es-sâdık olacak, bir karakter vaz edecek. İkram sahibi olacak, infak sahibi/cömert olacak. Nezâket, zarâfet, affedicilik, vakar, tevazu, incelik, sabır, edep, hayâ, ümmetin derdiyle dertlenme olacak.

19- Peygaber Efendimize benzemeye gayret etmeli

Bu şekilde bir kâmil insan modeli… Bu da Efendimiz’de…

20- Takva ehli olamalı ve çok şükretmeli

Bu takvâ ile huşû artacak. İbadet kolaylaşacak, duyuşlar derinleşecek. Şükür artacak, kalpte ilâhî tecellîler olacak. Huşû ve âhiret endişesi artacak. Büyüklerin bu hususta hikmetli sözlerine baktığımız zaman, yani, bir kemâle ermiş insanın durumu nasıl olacak? Merhamet insanının durumu nasıldır hâlet-i rûhiyesi?

4 KİMSE ALLAH TELANIN SÂLİH KULLARINDANDIR

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- buyuruyor ki:

“Dört kimse Allâh’ın sâlih kullarındandır.

1- Tevbe eden kişiyi gördüğü zaman sevinen.

(Bir kardeşim tevbe ediyor, -inşâallah- Allah onu affeder de kurtulur.)

2- Günahkârların affı için Rabbine yalvaran.

اَللّٰهُمَّ اصْلِحْ اُمَّتَ مُحَمَّد

اَللّٰهُمَّ فَرِّجْ عَنْ اُمَّتِ مُحَمَّد

اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ اُمَّتَ مُحَمَّد رَحْمَةً عَامَّةً

Dâvud-i Tâî Hazretleri diyor ki:

“Efendimiz, ümmeti çok sever diyor. Hiç yoksa diyor, bir müslüman da günde on sefer böyle duâ etmeli:

اَللّٰهُمَّ اصْلِحْ اُمَّتَ مُحَمَّد

اَللّٰهُمَّ فَرِّجْ عَنْ اُمَّتِ مُحَمَّد

اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ اُمَّتَ مُحَمَّد رَحْمَةً عَامَّةً

3- Din kardeşine gıyâbında duâ eden kimse.

اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِاُمَّتِ مُحَمَّد

اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ اُمَّتَ مُحَمَّد

اَللّٰهُمَّ احْفَظْ اُمَّتَ مُحَمَّد

Bilhassa bugün Arakan’da, Sûriye’de vs.’de zulüm altındaki kardeşlerimiz için duâ etmek…

4- Kendinden muhtaç kişiye yardım ve hizmette bulunmak.

(O benden daha muhtaçtır. Muhtaç bile olsan, kendinden daha muhtacını arayacaksın, ona hizmet edeceksin.)

Bu insan diyor, sâlih kimsedir bu dört vasfı varsa.” diyor.

Yine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:

“Takvâsı azalan kimsenin hayâsı azalır.” buyuruyor.

GERÇEK MÜ'MİNİN 6 KORKUSU

Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- buyuruyor:

“Gerçek mü’min, altı çeşit korku içindedir.

(Gerçek mü’min, hakîkî mü’min, Allâh’a yaklaşmaya çalışan mü’min, altı tane korku içindedir.)

1- Îmânının Allah tarafından alınması korkusu.

(Son nefes meçhul. Peygamberler ve peygamberlerin işaret ettiği kişilerin dışında herkesin son nefesi meçhul. Madden, mânen ne mevkîde olursan ol. Kârun, bir zirvedeydi, kahroldu gitti. Bel’am bin Baûrâ zirvedeydi mânen, kahroldu gitti. Onun için Âl-i İmrân’da âyet:

“Rabbimiz, bizleri hidâyete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme…” (Âl-i İmrân, 8)

Onun için insan, dâimâ kalbinin endişesi… Nasıl bir insan mayın tarlasından geçerken çok dikkat eder, burada ben infilâk etmeyeyim diye. Demek ki kalbin de infilâk etmemesi için çok gayret edecek. Haramlardan, kerahatlerden o kadar uzaklaşacak.)

2- Kıyâmet günü kendisini rüsvâ edecek şeylerin melekler tarafından yazılması korkusu.

(Her şey yazılıyor.

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا. بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا

(“İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir.” [ez-Zilzâl, 4-5])

Kurtuluş yok. Her ânın, ilâhî kameraya geçiyor. O da kıyâmet günü; “Kitabını oku! Nefsin sana kâfîdir…” (el-İsrâ, 14) denilecek.)

3- Amellerinin şeytan -aleyhillâne- tarafından boşa çıkarılması.

(Ne yapacak şeytan? Günahları süslü gösterecek. “Onları mutlakâ azdıracağım.” diyor. (Bkz. el-Hicr, 39; Sâd, 82)

Demek ki kendimizi ibadetlerde riyâdan koruyacağız. Bir mahviyet içinde olacağız.)

4- Ölüm meleği Azrâil’e gaflet içindeyken ansızın yakalanma korkusu.

(Yanlış bir manzaraya bakarken, ters bir haberi okurken, ters bir haberi dinlerken, o zaman da ölebilirsin.

“Sana yakîn gelinceye kadar (yani ölüm gelinceye kadar) Rabbine ibadet et.” (el-Hicr, 99) buyruluyor.

Yine Efendimiz buyuruyor:

“Kişi (yaşadığı hâl üzere ölür) öldüğü hâl üzere haşrolur.” [Bkz. Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 663, Müslim, Cennet, 83])

5- Dünyaya mağrur olup âhiretten gâfil kalma korkusu.

(“عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ” Cenâb-ı Hak: “Çalışmıştır, boşuna!” (el-Ğâşiye, 3) diyor. Boşuna! Bir de çalıştıklarının hesabıyla gidecek öbür tarafa. Cenâb-ı Hak yine Âl-i İmrân Sûresi’nin 185:

“…Bu dünya hayatı aldatma metâından başka bir şey değildir.” buyuruyor. Kalbin varsa aldanmazsın. Kalp bir mîyar.)

6- Çoluk-çocuğuyla fazla meşguliyete dalıp Allah Teâlâ’nın zikriyle, kulluğuyla yeterince meşgul olamama durumu.”

“Aman bunlar bitsin, sonra yaparım, bunlar olsun, bunları yaparım…”

Cenâb-ı Hak:

“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah katındadır.” (el-Enfâl, 28)

EN ZOR AMELLER

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“Amellerin en güç olanı dört haslettir.” buyuruyor.

1- “Öfkeli anda affetmek.”

(Cenâb-ı Hak âyette:

“…Gayzlarını yutarlar…” (Âl-i İmrân, 134) buyuruyor. Öfkelerini yutarlar buyuruyor.

2- “Muhtaçken de cömert davranmak.”

(Cömertlik sırf parada değil. Bir kardeşini tesellî etme, bir kardeşinin yükünü taşıma.)

3- “Kapalı ve tenhâ yerlerde nefsin şerrinden korunmak.”

(Çünkü şeytan hülûl eder kapalı yerlerde, kimse olmayan yerlerde, kandırır.)

4- “Korktuğu veya menfaat umduğu kimseye karşı doğru söylemek.”

PEYGAMEBERMİZİN KARDEŞLERİM DEDİĞİ KİŞİLER

Efendimiz buyuruyor ki:

“–Ben diyor, kardeşlerimi özledim.” diyor.

Sahâbî diyor ki:

“–Yâ Rasûlâllah! Sen’in kardeşlerin biz değil miyiz?”

“–Yok diyor. Ben diyor, o kardeşlerimi görmeyeceğim diyor. Ben onları Havz kenarında bekleyeceğim.” diyor.

“–Yâ Rasûlâllah! Nasıl tanıyacaksınız Siz onları?”

“–Nasıl diyor Efendimiz, siyah bir at sürüsünde ayakları alnı beyaz at hemen tanınır, ben de onları öyle tanıyacağım. Onları Havz kenarında bekleyeceğim diyor. Fakat diyor, Sünnet-i Seniyye’den uzak olanlar, onlar da gelecek, onlara gidin diyeceğim, uzaklaşın diyeceğim.” buyuruyor. (Bkz. Müslim, Tahâret 39, Fedâil 26)

Tabi bugün zor zamanlar. Televizyonun menfî propaganları, internetin yanlış sokakları, çıkmaz sokakları, modalar, reklâmlar… Bunlar alıyor insanın kalbî hayatını dünyevîleştiriyor, âhiretten uzaklaştırıyor.

Bugün ise kendini bu şerlerden muhâfaza edene, Cenâb-ı Hak kıyâmet günü:

لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“…Onlar korkmayacaklardır, üzülmeyeceklerdir.” (Yûnus, 62) buyuruyor. Mahzun olmayacaklardır buyuruyor.

Yine Cenâb-ı Hak böyle şerlerin… Seküler bir dünya… Kalplerin ölümüne sebep olan böyle bir vasatta da Cenâb-ı Hakk’a kulluğunu, hizmetini artıranlar için Cenâb-ı Hak bol mükâfat vereceğini, “قَرْضًا حَسَنًا” (güzel borç) buyuruyor. (Bkz. el-Bakara, 245; el-Hadîd, 11; el-Mâide, 12…)

Cenâb-ı Hak -inşâallah- cümlemizi:

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

(“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” [Buhârî, Edeb, 96])

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hâliyle hâllenebilmeyi, O’na benzeyebilmeyi nasîb eylesin. Âkıbetimizi hayreylesin…

PEYGAMBER EFENDİMİZİN ÖZELLİKLERİ

BİR MÜ'MİN NASIL OLMALI?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.