Bir Müslüman Nasıl Olur Da Bâtıl Bir Dînin İbâdetlerinde Şifâ Arar?

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, vefât etmek üzere olan adamın halinde neler görüyor? Ne söylüyor ve sebebini nasıl açıklıyor? Bu hadise üzerinden çıkarmamız gereken ders nedir?

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri bir kimsenin vefâtı sırasında yanındaydı. Hâline teveccüh ettiğinde kalbini şiddetli karanlıklar içinde buldu. O karanlığın kalkması için ne kadar gayret ettiyse de muvaffak olamadı. Buyurdu ki:

“–Bu sıkıntıların menşei, bu şahsın küfür ehli ile (Hindistan’daki Hindu vb. gayr-i müslimlerle) dost geçinmiş olmasıdır.”

O kişi; Hinduların dalâlet dolu âyin ve merasimlerine giderdi, onların çalgı ve hareketlerine kendisini kaptırdı. Böylece mânen son nefes karanlığına düştü. (Bkz. Mektubât-ı İmâm-ı Rabbânî, c. I, 266. Mektup)

Günümüzde Hindulara ait yoga ve meditasyon gibi şeylere de maalesef memleketimizde heveslenenler olduğunu duyuyor ve üzülüyoruz.

Cenâb-ı Hak, ümmet-i Muhammed’e;

“…Bugün;

Size dîninizi ikmâl ettim,

Üzerinize nimetimi tamamladım ve

Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim…” (el-Mâide, 3) buyurdu.

İSLAM MÜKEMMELDİR

İslâm mükemmeldir. Mükemmelin de mükemmelidir. Onun hiçbir dinden, kültürden ve dünya görüşünden bir desteğe, bir proteze ihtiyacı yoktur.

Bir müslüman, nasıl olur da; gidip, öküzü tâzîm eden, yüzlerce puta tapan ve ölülerini gömmek yerine yakan bâtıl bir dînin ibâdetlerinde şifâ arar?

Bir müslüman için şifâ, okuduğu Kur’ân’dadır. Kıldığı namazdadır, tuttuğu oruçtadır, verdiği sadakadadır, kestiği kurbandadır, gittiği hacdadır, ettiği duâ ve niyazlardadır.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Biz, Kur’ân’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için şifâ ve rahmettir…” (el-İsrâ, 82)

Gafil kimseler;

“Biz yogayı, meditasyonu ibâdet olarak yapmıyoruz; bir terapi, bir tedavi veya eğitim usûlü olarak yapıyoruz.” diyorlar.

Bu, nefsânî bir aldatmacadır. Boş bir avuntudur.

Bunlar; gayr-i müslimlerin bâtıl âdetlerini, boş tatbikatlarını terviç etmektir.

Bir mü’min;

“–Ebû Leheb’in yürüyüşü güzeldir.” dese bile, onun seviyesini yükseltmiş olur. Ona hayranlık duyulmasına sebebiyet vermiş olur. Böyle lâkırdılar, bu sözü söyleyen kişinin -Allah korusun- îmânına zarar verir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Aralık, Sayı: 238

İslam ve İhsan

YOGA YAPMAK CAİZ MİDİR?

Yoga Yapmak Caiz midir?

ŞİNTOİZM, KONFÜÇYANİZM, TAOİZM, SİHİZM, YOGAİZM NEDİR?

Şintoizm, Konfüçyanizm, Taoizm, Sihizm, Yogaizm Nedir?

YOGA VE MEDİTASYON YAPMAK CAİZ MİDİR?

Yoga ve Meditasyon Yapmak Caiz midir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.