Bir Peygamberin Münacatı

Allah Teâlâ’nın vahyine mazhar olmuş peygamberlerden birisi, yalnız olduğu bir sırada gönlüyle ve diliyle Rabbine şöyle münacat eder...

İbn-i Arabî -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyuruyor:

Nübüvvetinin ilk dönemlerinde, Allah Teâlâ’nın vahyine mazhar olmuş peygamberlerden birisi Hak Teâlâ’nın kullarına yüklediği teklifler ve kişinin başına gelen belâ ve musîbetler konusundan tefekküre daldı. Bunun hikmetini çözmeye çalıştı ve fakat çözemedi. Hâlbuki Allah Teâlâ, ona kendisi ve kulları hakkında tefekkür etmesini emretmişti. Yalnız olduğu bir sırada gönlüyle ve diliyle Rabbine şöyle münacat etmeye başladı:

BİR PEYGAMBERİN MÜNACATI

“Rabbim! Bana danışmadan beni yarattın. Yine benimle istişâre etmeden de beni öldüreceksin. Bana bir takım şeyleri yapmamı emrettin. Bazı şeyleri de yapmamı yasakladın. Hâlbuki bu konularda da beni muhayyer bırakmadın. Helâke götürücü kötü istekleri ve saptırıcı şeytanı da başıma musallat ettin. Nefsime de arzu ve şehvetleri yerleştirdin. Gözlerimin önüne de dünyayı süslü bir şekilde yerleştirdin. Sonra da beni korkutup türlü türlü tehditlerle ondan menettin ve buyurdun ki:

‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Arzu ve hevânın peşine düşme ki, seni yolumdan saptırır. Şeytanın saptırmasından da sakın. Dünya seni aldatmasın. Şehvetlerinden uzak dur ki, seni helâke sürüklemesin. Tûl-i emeller ve kuruntuların seni meşgul etmesin. Diğer insanlar hakkında hayır tavsiye ederim. Onları idare et. Maîşetini helâl yoldan kazan. Zîra maîşet elde etmeye çalışmaz isen, mesul olursun. Şâyet helâl yoldan elde etmeyecek olursan, yine mesul olursun. Dünyadan nasibini unutmadığın gibi, ahireti de unutma. Allah Teâlâ sana nasıl ihsanda bulundu ise, sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde fesat çıkarma. Bozgunculuk yapma. Ahiretten de yüz çevirme ki, dünya ve ahirette zarar etmeyesin. Apaçık hüsran işte budur.’

Ya Rabbi! Ben birbirine zıt işlerin, birbirini çekip cezbeden kuvvetlerin, birbirine karşı olan hâllerin arasında kaldım. Neyi nasıl yapacağımı bilmiyorum. İşlerimde şaşkınlığa düştüm. Kendim için bir çıkış yolu da bulamadım. Rabbim imdadıma yetiş. Elimden tut ve beni necat yoluna çıkar. Yoksa ben helâk olurum.”

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ’NİN DUASI

İbn-i Arabî Hazretleri’nin Duası

İBN-İ ARABÎ HAZRETLERİ’NİN SOHBETİ

İbn-i Arabî Hazretleri’nin Sohbeti

DUA VE MÜNACAT ÖRNEKLERİ

Dua ve Münacat Örnekleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.