Bir Şeyi Bulunmadığı Yerde Aramak Hiç Aramamak Demektir
Asıl hayatın âhiret hayatı olduğu hakîkatine âmâ kesilen gafil insan, misafireten bulunduğu dünya konağının geçici nîmetlerine dört elle sarılmaya çalışır.
Mevlânâ Hazretleri buyurur:
“Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.”
Dünya, âhiretin satın alındığı bir pazar yeri hükmündedir. Fakat bu pazar, aynı zamanda bir imtihan sahasıdır. İnsana bu dünyaya gönderilme gayesini unutturacak binbir câzibeyle donatılmıştır. Dolayısıyla kul, esas hayatın âhiret hayatı olduğunu ve dünya pazarında neyi araması gerektiğini hiçbir zaman hatırından çıkarmamalıdır.
Ayrıca bu imtihan âleminde her ürünün pazarı ayrı ayrıdır. Saâdet arayan bir kul, sefâlet çarşılarında dolaşıp nefsânî ve şeytânî vitrinleri seyretmekten sakınmalıdır.
“Allah mü’minlerden canlarını ve mallarını kendilerine (verilecek) Cennet mukâbilinde satın almıştır…” (et-Tevbe, 111) âyet-i kerîmesi muktezâsınca, bu dünya pazarındaki en mühim vazifemiz, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını tahsil edebilmektir. Bunun yegâne yolu da Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin nurlu ikliminden geçmektedir. Dolayısıyla ancak bu istikâmete girebilirsek; ebedî kurtuluş, Cennet ve Cemâlullah yolunu aydınlatacak olan ilâhî nûra kavuşabiliriz.
Bunun aksine ilâhî nûra sırt çevirerek, nefsânî vehimlerden, şeytânî hayallerden, beşerin sakat felsefelerinden veya tahrif edilmiş dinlerden medet ummak, kişinin kendi eliyle kendini acı bir azâbın girdabında helâk etmesi demektir.
Asıl hayatın âhiret hayatı olduğu hakîkatine âmâ kesilen gafil insan, misafireten bulunduğu dünya konağının geçici nîmetlerine dört elle sarılmaya çalışır. Mal-mülk gibi fânî imkânlarının kendisini koruyup kollayacağını, hattâ bu dünyada ebedî kılacağını zanneder. Bu nevî gaflet şaşkınlarına bir ârif zât şöyle seslenir:
“Dünyadan ebedîlik isteme! Kendinde yok ki sana da versin!”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Mevlana, Erkam Yayınları