Böceklerin Yaratılış Hikmeti

Böcek nedir? Böceklerin genel özellikleri nelerdir? Böcekler faydalı mı yoksa zararlı mıdır? Böceklerin yaratılış hikmeti nedir, böcekler insanlara nasıl ilham olmuştur?

Böcek; tırtıl, karınca, arı, örümcek, hamam böceği gibi hayvanlara konuşma dilinde verilen ortak addır. (Lugatim.com)

BÖCEKLERİN YARATILIŞ HİKMETİ

Allâh’ın sanatının şâhâne örnekleri!

Hakkıyla bilebilmek, sanki imkânsız gibi.

Öyleyse haklarında ileri geri konuşup edepsizlik etmemek gerekir.

Şu kesin: Böceklere, bu dünyada yaşama hakkını Cenâb-ı Hak lütfetmiştir ve o canlılar nerede, ne zaman var olmaları gerekiyorsa, orada ve o zaman diliminde var olagelmişlerdir.

Böceğin mevsimlerdeki karşılığı çoğu zaman ilkbahardır. Onlardan yaratılışı soğuğa uygun olanlar, sonbahar ve kış mevsimlerinde de ortamdadır.

Böcekler, kendilerine tanınmış olan serbest dolaşım hakkını sonuna kadar kullanırlar. Her yerde, herkesin üstünde dolaşır, her duvara tırmanırlar.

Kimileri iz bırakır, kimileri yumurta… E tabi, hâtıra bırakmak ve çoğalmak, onların da hakkı…

Hayvanattan olmaları hasebiyle, nice gaflet ehli insandan daha fazla zikrederler. Tabiî ortamlardan hoşlanır, ağır kimyasalların kullanılmadığı, böcek öldürücü ilaçların sıkılmadığı evleri tercih ederek güçlerini ve canlarını korurlar.

Oysa insan, dünyayı yalnızca kendisinin yaşayacağı bir alan olarak görmekten ve hükmetmekten hoşlanır. İnsan gibi, çoğunluğu bencil ve kibirli bir canlı türünün, böceklerden hoşlanmadığı mâlumunuzdur.

Şöyle ki: İnsan acıkır. Böcek de acıkır. Ne vakit böcekle insan aynı yemekten yiyecek olsalar, insan, konuşmaktan âciz bu canlıyı üstten bir bakış atarak “Haşere!” diye damgalar ve mekândan kovmaya çalışır. Böceklerin bu manzaradaki vaziyetini anlayabilmek için, insanın bir üst türü olduğunu ve aynı yemekten yemek istediğinde onu, “Haşere!” diye bağırarak kötüledikten sonra oradan kovduğunu hayal etmek, yeterlidir.

Sürekli kazanmak ve hükmetmek isteyen insan, arının reçeline, sineğin şekerine ortak olmasını istemez. Biricik temizin kendisi olduğunu vehmeden insan, böceğe necis muâmelesi yapıp kibrini açık ettikten sonra, genellikle “İğrenç!” diyerek, rızkını aramakta olan bu minik canlıları ya tutup atar ya da vurup öldürür.

Benzer şeyler, böcekler soktuğu, ısırdığı, gezdiği, sesi ve varlığıyla rahatsız ettiği zamanlarda da yaşanır.

Oysa onların sokması, ısırması, adını kir koyduğumuz izler bırakması, boşuna, anlamsız ve gereksiz değildir. Ekolojik sisteme yaptıkları harika katkıya mukâbil, bu canlıların ortalıkta gezinmeleri, gayet tabiî bir haktır ve gereklidir. Tuhaflık; çoğu zaman lüzumsuz bir korku ile böceklere, hayâtî tehdit unsuru gibi davranılmasındadır.

İnsan, tanımadığının düşmanıdır. Böcekler de işte bu cihetten, haklarında çoğu kimsenin fazla bir bilgiye sahip olmadığı, halkın geneli tarafından araştırılmaya lâyık bulunmayan; güç yetiremediği, sırrını çözemediği herkesi ve her şeyi kötülemeye alışkın insan tipleri tarafından adı kötüye çıkartılmış olan, hikmetli varlıklardır.

Şahsım, onların uzun senelerden beri var olduğu tabiî bir ortama birkaç sene evvel yerleşince, lânetli kavmin yerleşimcilerinin Filistin’in aslî halkına davrandığı gibi davranıp iğrenmek, korkmak, eziyet etmek ya da kovalamak yerine, tanımaya, anlamaya, sevmeye gayret ettim. Böceklerden bugüne kadar hiç zarar görmedim. Bilâkis, onları seyretmek, yakından bakarak, nasıl da tefekküre sevk eden birer yaratılış harikası olduklarını anlamak, geliştiriciydi.

Evet, bilhassa ev içinde çoğaldıklarında pek hoş bir görüntü oluşmuyordu ve böyle zamanlarda, süpürge, peçete ya da uzaklaştırıcı başka metotlar deneyerek onları dışarıya çıkartmak gerekebiliyordu. Bu vesileyle, at kestanesinin nasıl iyi bir böcek “uğurlayıcı” olduğunu tecrübe ettim. Devekuşu yumurtasının örümcekler; kahve yanığı, sirke ve çeşitli uçucu yağ kokularının da diğer böcekler tarafından sevilmediğini öğrendim.

Hâsılı, aynı dünyada “birlikte” yaşadığımız, fakat bîhaber olduğumuz birçok hususiyeti hâiz bu canlıların varlığını, saygıyla kabul ettim.

Dedim ki:

Mâdem, Hûd sûresinin 56. âyet-i kerîmesinde bildirildiği üzere, her canlının alnından tutup denetleyen Allah’tır, o vakit böceklerin de alnı, Allâh’ın kudret elinde olmalıdır. Öyleyse ben kendisini kovalarken yine de gelip ısıran ve böylece vücuduma protein ve antikoagülan takviyesi yapmakta olan sivrisineğe, kızmak yerine teşekkür etmeliyim.

Tutup atmama rağmen, yine de ilk fırsatta hızla U dönüşü yapıp gelen her bir böcekten, gurur yapmamayı öğrenmeliyim.

Aczime rağmen, aynada kendi uzuvlarıma dikkatle ve şükürle baktığım gibi, aczine rağmen bu canlıların uzuvlarını da ibret ve tefekkür nazarıyla seyredebilmeliyim.

Vakti gelince misafir olan, vakti geçince istesem de durmayan her bir böcek türüyle, vakitli ve dengeli olmayı, yakınlığın ayarını kaçırmamayı tefekkür etmeliyim.

BÖCEKLER NE DİYOR?

Hattâ benim kocamanlığıma kıyasla bir sıkım canı olan bu canlılardan, sessizce vermekte oldukları dersleri güzelce alabilmeliyim ki böcekler, o derslerde şunları söyler:

“Sakın büyük cüsseli ve kuvvetli diye, birini gözünüzde lüzumundan fazla büyütmeyin. Sakın küçük cüsseli ve zayıf görünümlü diye de bir diğerini küçümsemeyin. Güzel, temiz ve zararsız olan yerden, kovulsanız da çekip gitmeyin. Israrla yakınlarınızda oluşumuza hüsn-i zan edin.

Ara sıra, siz uyurken yolumuzu şaşırıp kulağınıza girmemizi istemiyorsanız, sünnete uygun şekilde, başınızı örterek uyuyun. Ayağınızı ısırmamızı istemiyorsanız, sünnete uygun yaşayın da giymeden evvel ayakkabınızı çevirip silkeleyin. Canınızı yakmamızı istemiyorsanız, alanımıza ve hayat hakkımıza saygı gösterin. Basıp ezmeyi arzu etmiyorsanız, velîler gibi “nazar ber kadem” yapın, ayak ucuna bakarak yürüyün. Zaten biz de yolumuzu kaybedip bedeninize girmekten ve ayaklarınızın altında kalıp can vermekten hoşlanıyor değiliz.

Zehirli ve zararlı bir türsek, o zaman elbette acımayın; lâkin eziyet etmeyin de tek seferde vurup öldürün. Canımız Allâh’ın şeriatine fedâdır! Bugüne dek, kaç böceği öldürdünüz de hısım akrabası kan dâvâsı güttü ki? Yanlışlıkla kaç kere yuvamızı bozup huzurumuzu kaçırdınız da kin tuttuk ki? Azıcık düşünceli davranıp rızkımızı bir kenara kaç kere koydunuz da mutfağınıza, kilerinize dadandık ki? Vızıltımızı susturmak için kâh sineklikle, kâh terlikle duvara yapıştırdınız da ifşâ mı ettik ki? “Haşere” yerine, “Hasene” diye seslendiniz, varlığımızı vâr edene ısmarlayıp kulluğunuzla meşgul olacak kadar yüksek şuur sergilediniz de rahatsızlık mı verdik ki?

Vallâhi biz böcekler, tarih boyunca hiç, insandan daha tehlikeli ve zararlı olmadık. Kibir, bencillik, nankörlük, dedikodu, hırs, haset, iftira, gaflet gibi hastalıklar, hiçbirimizde yoktur. Zaman zaman bedenlere hastalık taşımışlığımız vardır; lâkin bu özellik insanlarda da mevcuttur.

Zararlımız pek az, faydalımız pek çok olmasına mukâbil, ismimizi topluca zararlıya çıkartmış olan, ahsen-i takvîm olması gerekirken, çoğu zaman esfel-i sâfilîne doğru kürek çekip duran, insanoğludur.

Yusufçuk böceğinin helikopterin mûcidine ilham olması, araştırmaya değer verenlerin bildiği, pek güzel bir örnektir. Biz, yapıcı gözle bakmayı bilen için, faydalı îcatların mükemmel ilham merkezleriyiz.

Küfürde ve zulümde ısrar eden Nemrut misâli zâlimlere gelince! Onlar için de îcâbında can almada memur birer Hak eri olarak, bi-iznillâh hizmet veririz.”

* * *

Böceklerin anlattıklarından aldığım notlar çok daha fazla ise de bu yazıda bu kadarı yeterli. Zaten her biri Allâh’ın sanatının şâhâne örnekleri olan böcekleri hakkıyla bilip tanımak, sanki imkânsız gibi…

Kaynak: Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi, Sayı: 470

İslam ve İhsan

HER GÜN BÖCEK YEDİĞİNİZİN FARKINDA MISINIZ?

Her Gün Böcek Yediğinizin Farkında Mısınız?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.