Borçlandığınızda Bunu Mutlaka Yapın!
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Müslümanın borçlandığında yapması gerekenleri anlatıyor.
Allahu Teâlâ ve Tekaddes hazretleri Sure-i Bakara 282-283. âyet–i kerîmelerde buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Tayin edilmiş bir vakte kadar, birbirinize borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızda bir kâtib de onu dosdoğru yazsın. Kâtib, Allah’ın ona öğrettiği gibi yazmakta tereddüt etmesin ve hemen yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu da) yazdırsın (borcunu ikrar etsin). Rabbı olan Allah’dan korksun. Borcundan hiç bir şeyi eksik bırakmasın. Eğer üzerinde hak bulunan (yani borçlu) bir sefih (yani kendinde olmayan, aklı az) yahut bir zayıf olur, yahut bizzat yazdırmaya gücü yetmezse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit tutun. Eğer bir erkek bulunmazsa, razı olacağınız şahidlerden bir erkekle iki kadın yeter. Kadınlardan biri unutursa öbürü hatırlatır. Şahidler çağırıldıkları vakit şahidlikden kaçınmasınlar.
Az olsun, çok olsun onu vadesiyle beraber yazmaya üşenmeyin. Bu Allah yanında adalete daha uygun, şahidlik için daha sağlam, şüpheye düşmemenize daha yakındır. Meğer ki aranızda elden ele devredeceğiniz ve peşin yapdığınız bir ticaret olsun. O zaman bunu yazmamanızda size bir vebal yokdur. Alış-veriş ettiğiniz vakitte şahid tutun. Yazana da, şahidlik edene de asla zarar verilmesin. Verilirse, eğer bunu yaparsanız o sizin için bir fısk olur. Allah’dan korkun, Allah size öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
Eğer bir sefer halinde iseniz, bir yazıcı da bulamadıysanız, o vakit borçludan alınmış rehinler yeter. Eğer biribirinizden emin olmuş iseniz, kendisine inanılan adam Rabbı olan Allah’dan korksun ve emanetini tamamca öde- sin. Şahidliği gizlemeyin. Kim ki onu gizlerse hakikat şudur ki, onun kalbi günahkârdır. Allah ne yaparsanız hakkıyla bilendir.”
Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-’den, Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“Bir kimse kardeşinin haysiyetine yahud malına haksız olarak saldırmış ise altın, gümüş bulunmayan günden (kıyametten) önce onunla helâlleşsin. Aksi halde yaptığı zulüm nispetindr de, onun iyi amellerinden alınıp, hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama yükletilir” buyurmuştur. (Buhârî’den seçmeler, Mezâlim, 10)
Bir seferinde de buyurmuştur ki:
Biliyor musunuz, müflis kimdir? Orada- kiler
– Bizce müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler.
Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
– “Benim ümmetimin müflisi o kimsedir ki, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekatla gelir, fakat şuna sövmüş, şuna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını akıtmış ve şunu dövmüş. Bundan dolayı onun iyiliklerinden, anılan adamların her birine verilir. Üzerinde olan haklar ödenmeden iyilikleri tükenirse, hak sahiplerinin günahları o kimseye yükletilir. Sonra o kimse cehenneme atılır.” (Riyazu’s- Salihin, c. 1, 266, 267)
Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri buyurur:
“– Andolsun onlara Rabbının azabından ufak bir esinti dokunsa, muhakkak: “Eyvah bize! Biz gerçekten zalimler imişiz” derler. Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez. İnsanın yaptığı iş, bir hardal tanesi ağırlığında olsa onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz.” (Enbiya, 46-47)
Kaynak: Âile Saâdeti, Sâdık Dânâ, Erkam Yayınları