Bu Yol Büyük Veliler Yoludur
Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin, Şâh-ı Nakşibend Hazretleri'nin yolunun kıymetini nasıl biliriz? Bu yolda üzerimize düşen vazifeler nelerdir?
Bizim yolumuz büyük velîler yoludur. Alelâde, düzmece yapılmış bir yol değildir.
Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin, Şâh-ı Nakşibend Hazretlerinin ve emsali gibi Cenâb-ı Hak dostlarının hayatlarına gıbta ediyoruz. Biz madem onları seviyoruz, onların yolundayız; gayret edildi mi Cenâb-ı Hak aynı neşeyi bize de verir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın hazinesi geniş. Olsa da olmasa da nasibimize göre olanı alırız; yalnız bu hususları dikkatle yapacağız. Bu işi ciddi olarak, seve seve yapalım ki terakkî edelim. Sonra, her şeyin Hak’tan olduğunu bileceğiz. Hak, hukuka dikkat edeceğiz. Ailemize hürmetli ve şefkatli olacağız. Noksanlıkları varsa telafi edeceğiz. Kendi haline bırakmayacağız. Mücadele vs. muvafık değil, hep şefkatle muamele edeceğiz.
Nasıl bir anne evlâdının ne kadar kötü hali olursa olsun bu bunu terk eder diye örtbas eder; herkes de birbirine böyle olacak. Ufak bir konuda hemen dirsek çevirmek muvafık değil.
Dersimizi yapacağız, sohbete devam edeceğiz. Zaten biz bunları yaparsak kötü huylarımız iyi huya döner. Bazı insan kinci olur, haset, tecessüs sahibi olur, kibirli olur... Bunlar, Allah muhafaza etsin, sevilmeyen ahlâklardır. Fakat biz gönlümüzü Cenâb-ı Hakka verdikçe güzel güzel hasletler teessüs eder. Şefkatli, merhametli, hoşgörülü oluruz. Niye? Çünkü Cenâb-ı Hakkı biliyoruz.
Bilenle bilmeyen bir olur mu? Olmaz.
Cenâb-ı Hakk’ın izniyle böyle güzel huylara dönüş yapmış oluruz. İşte bu yolun kıymetini bilelim.
Biri doktora gitse, doktor para ister. Hâlbuki maneviyatta para yok. Altı ayda bir, en geç senede bir görüşülmeli ki terakki edilebilsin. Bazı insan terakki eder, farkında değildir, görüşmez; öyle gider.
Bazı insan, noksanları vardır; o da görüşmez, noksanlığı temâdî eder, gider. Bunlara da dikkatli olalım ki bu güzel yoldan istifade edelim.
Mümkün olduğu kadar birbirimizi seveceğiz. İstidatlı olanlara da bu yolu tavsiye edebiliriz. Bir arkadaşımız var; kendisine bu yol nasip olmamış. Kendisine bu yolu tavsiye ederiz; o da girer, onun sevabını biz de alırız. Çünkü bir kışır var, bir de lüb var.
İnsan dediğimiz zaman kan, kemik, ceset hatıra gelir ama hakiki insan bu değil.
Cenâb-ı Hak insanın ruhuna hitab ediyor. Rûh-u insanî mânen tekâmül ettikçe, insan o zaman terakki ediyor.
İnsan gün geliyor, toprağın altına giriyor.
Fakat rûh-u insanî öyle değil. O bakımdan bu hususa da dikkat edelim.
Rabbimiz hepimizin yardımcısı olsun. Amin...
Kaynak: Sâdık Dâna, Altınoluk Sohbetleri,6, s.75
YORUMLAR