Bu Zamanda İşler Böyle Yürür!
Günümüzde toplum tarafından kanıksanan “Bu zamanda bu işler böyle yürür!” mantığı doğru mudur? Aldatıcı ve yanıltıcı reklamların zararlı etkileri neler? Ruhlarımızın huzur bulabilmesinin yolu nereden geçiyor?
Gayr-i ahlâkî reklâmlar, iş hayatında câzibeleriyle müşteri çekecek sekreterler, bugünkü ticârî hayatta en çok göze çarpan yanlışlardan bâzıları. Bu gibi faaliyetlerde kazanç hırsıyla dünya menfaati âhiret endişelerinin önüne geçmiş olduğundan, nefis; “Bu zamanda bu işler böyle yürür!” diye içi boş mâzeretler üreterek işin haram tarafını gözardı ettiriyor. Hâlbuki hiçbir yanlış adımın, doğru bir mâzeret ve niyeti olamaz. Hele “Ben ileride daha çok hayır yapmak için kazanıyorum.” diyerek haram-helâl ölçülerini çiğnemek, en hayırsız bir yöneliş ve nefsin aldatmacasıdır.
BIRAKIN YAPSIN!
Toplumların ve sistemlerin, büyük sermayeler tarafından şekillendirilmesine dayanan kapitalist zihniyetin, hiçbir mânevî tarafı yoktur. Bilâkis o, nefsâniyeti palazlandırdığı için, mâneviyâtı zaafa uğratan bir sistemdir. Zira bu sistem, vicdan sorumluluğu telkin etmez, bilâkis gözyaşı ve merhameti unutturur. Daha çok kazanmak uğruna; “Bırakınız yapsın, bırakınız geçsin!” der; altta ezilenlerin ve maddî-mânevî zarara uğrayanların durumu, üsttekilere zerre kadar tesir etmez.
“Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!” (el-Bakara, 188)
Bu zihniyet; sermayesini daha da büyütebilmek adına, aklı ve gönlü çelen modalarla, kampanyalarla, muhtelif propagandalarla israf ekonomisinin reklâmını yapar. Zira enerjisini, aşırı tüketimden alır.
Bu sebeple evvelâ israf ekonomisine yönelik ticaretten kendimizi muhafaza etmeliyiz. Çünkü israf, konfor ve lüksün artması, toplumu perişan etmektedir.
İsraf yönünde dengesiz harcamaları artıran kredi kartları da iktisâdî tuzaklardır, sömürmedir. İhtiyaçlar buna mâzeret olamaz. Bu öyle bir harcatma tuzağı ki sırf birileri kazansın diye, fakirleri bile acımasızca bu tuzağın içine çekmektedir.
Bu tavır, sadece îmânî bir tehlikeye kapı açmakla kalmayıp toplum ahlâkının çöküşüne de sebep olmaktadır. Bunda ise birinci derecede vebâli bulunanlar, sâde ve mütevâzı bir hayatı tercih etmek yerine, aksine, güç gösterisiyle lüks ve israf içinde yaşayan, üstelik mâlî imkânları zayıf insanları da bu hayata özendirerek onların şartlarını zorlamalarına sebep olan, gâfil ve menfaatperest zenginlerdir.
Dînin başlıca emirlerinden olan tevâzû ahlâkı kaybolup zengin ile fakir arasındaki uçurumu gidermeye medâr olan zekât, sadaka ve infak ortadan kalkınca, toplumda birçok kurbanlar ortaya çıkmaktadır. Yapılan yaldızlı ve yanıltıcı reklâmlar yüzünden nice zavallı insan, gayr-i meşrû yollara tevessül etmek durumunda kalmaktadır.
ALDATICI TELKİNLER
Meselâ fakir bir kızcağıza binbir cilâlı reklâmla: «Sen ancak şu tarz elbiselerle ve şu davranışlarla daha çok alâka görürsün. Şöyle yapar ve yaşarsan daha câzibeli olur ve topluma kendini kabul ettirirsin!» gibi aldatıcı telkinler edile edile o kızcağızın dünyası alt-üst ediliyor. Neticede zavallı kızcağız, mâlî gücünün yetmeyeceği bir hayatın hasretine ve hırsına kapılıyor. Fakat arzusunu elde edemedikçe, ihtirâsı daha da körükleniyor ve en sonunda, ne hazindir ki meşrû olmayan yollara düşerek kendisini toplumun çöplüğünde buluyor…
Bu bakımdan ruhlarımızın huzur bulabilmesi için her şeyden önce “hâle rızâ ve kanaat hazinesi” gibi mânevî hassâsiyetler, gönüllerimizde en büyük zenginlik olarak yerini almalıdır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Para İle İmtihanı, Erkam Yayınları