Budist Bilim Adamı Nasıl Müslüman Oldu?

Hindistan'ın Kalkuta şehrinde doğup büyüyen 33 yaşındaki Budist bilim adamı Singh, Türkiye'de şehadet getirerek Müslüman oldu.

Şehadet getirerek Müslüman olan ve ismini Ali olarak değiştiren Singh, Ankara’da sünnet olarak dini bir vecibeyi de yerine getirdi.

İNTERNETTEN BİR ÇOK VAAZ DİNLEDİM

Müslümanlığı seçtikten sonra "Ali" ismini alan Budist bilim adamı Singh, "Önce Malezya'daki Arap arkadaşlarımdan etkilendim. Onların ibadetlerini görünce hayatımda bazı şeylerin eksik olduğunu fark ettim. Allah'a uzak olduğumu düşünerek, araştırmalara başladım. İnternetten bir çok vaaz dinledim" dedi.

Budist Shailendra Singh (33), üniversite eğitiminden sonra yüksek lisans için Malezya'ya gitti. Burada Müslümanlardan etkilenerek İslam'ı araştırmaya başlayan Singh, doktora eğitiminin ardından Türkiye'ye geldi.

Hacettepe Üniversitesinde eğitimini sürdüren Singh, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yanındaki Ahmet Hamdi Akseki Camisi'ni ziyaret etti. Caminin manevi havasından etkilenen Singh, İslam'ı seçti.

Bugün özel bir hastanede sünnet olan Singh, ismini de Ali olarak değiştirdi.

Singh, Müslüman olduğu için kendisini dışlayan Budist annesiyle küstüklerini belirtti.

HZ ALİ'DEN ÇOK ETKİLENDİM

Yeni ismini de Hz. Ali'den etkilendiği için seçtiğini bildiren Singh, "Onu da araştırmış, hayatına ilişkin bilgi sahibi olmuştum. Onun hayatında kendime yönelik güç buldum" diye konuştu.

Singh, 10 yıl boyunca içindeki manevi boşluğu doldurmak için araştırmalar yaptığını, şimdilerde ise bu boşluğu Kur'an-ı Kerim meali okuyarak giderdiğini kaydetti.

Sünnetin de Kur'an-ı Kerim'de bildirildiğini ifade eden Singh, "Müslümanlar 1400 yıldır sünnet oluyor. Dünya Sağlık Örgütü de bunun bilimsel olduğunu kaydetmişti. Ben de İslam'ı seçtikten sonra bir vecibe olarak sünnet oldum" ifadelerini kullandı.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.