Bulgaristan Türklerinin Hüzünlü Göç Hikayesi

Bulgaristan’ın 1984-1989’da Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikası nedeniyle ana vatanlarına göç etmek zorunda kalan ana ve oğul, o acı ve hüzünlü günleri unutamıyor.

Bulgaristan’ın Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikası nedeniyle Kocaeli’ye göçen 58 yaşındaki Hatice Özdemir, Bulgaristan’da Türk ve Müslüman oldukları için yaşamış oldukları baskı ve eziyetleri anlattı.

1985’te Bulgaristan’da bir hastanede dünyaya gelen kızına Türk ismi verdiğini belirten Özdemir, şöyle konuştu:

“Kızıma Bulgar ismini koymadığım için hastaneden çıkarmadılar. Taburcu olmak için kızıma Bulgar ismi konulmasını mecburen kabul ettim. Hastaneden o şekilde taburcu oldum. Kızıma ‘Severine’, bana ise ‘Hristina’ ismini koydular. Şalvar giymek yasaklandı. Tütün topluyorduk, gelip şalvarlarımızın alt kısmını kestiler ve eteğe çevirdiler. Bir gün komşum, ‘İsim değiştirmeye geliyorlar.’ dedi. Ben de hamileydim. Bir çantaya döşek ve biraz ekmek aldım. Daha sonra ormana çıktık, orada durduk. Sonra mecbur yine evimize geldik. İsim değiştirmesinler diye kaçıyorduk.”

Türkiye’ye göç sürecini de anlatan Özdemir, Bulgaristan hükümetinin bazı Türklere pasaport verdiğini, ertesi gün sınır dışı ettiğini kaydetti.

Kendilerinin yaşadığı mahallede bu şekilde bir politika izlenmediği için 1989’da Türkiye’ye gelemediklerini ifade eden Özdemir, yapılan baskılara zor dayandıklarını söyledi.

“ÇOCUKLARIM TRENLE KAÇAK GELDİ”

Bir süre sonra Türkiye’ye gelebilmek için vize başvurusunda bulunduklarını anlatan Özdemir, “O sene vize alamadık. Siyah mühür vurdukları için çıkamadık. Daha sonra turist vizesine başvurdum ve 15 günlük turist vizesiyle Türkiye’ye geldim. Eşim ve 2 çocuğum Bulgaristan'da kaldı. Burada 1-2 ay akrabamın yanında kaldım. Daha sonra bir fabrikada işe başladım.” dedi.

Ana vatan Türkiye’ye gelince daha rahatladıklarını dile getiren Özdemir, “Çocuklarım trenle kaçak geldi. Eşim göndermiş, haberim yoktu. Kızımın bir bordo montu var çamurluydu, oğlanın da montu yağlanmıştı. Çocuklarımdan 5-6 ay ayrı kaldım. Hep ağlıyordum, çocuklarım aklıma geliyordu.” ifadelerini kullandı.

Özdemir, Bulgaristan’da şoförlük yapan eşinin de turist vizesine başvurup daha sonra ana vatanına geldiğini ve baskılardan kurtulduğunu belirtti.

Bulgaristan’da kadınların da 15 gün zorunlu askerlik yaptığını ifade eden Özdemir, o döneme ait fotoğrafları halen sakladığını söyledi.

“TÜRK VE MÜSLÜMAN OLDUĞUMUZ İÇİN BURADAYIZ”

Mümin Özdemir de annesinin Bulgaristan’dan ayrıldığı günü hatırlamadığını, ablasıyla annesine mektuplar yazdıklarını anlattı.

Bulgaristan’da anaokuluna gittiği süreci iyi anımsadığını belirten Özdemir, şöyle devam etti:

“Türkiye’ye 6 yaşında geldim. Bulgaristan'da yaşadıklarımı az hatırlıyorum. Trenin altında geldiğimizi hatırlıyorum. Bir sabah, babam beni ve ablamı tanımadığımız birine teslim etti. Bugün kimse çocuğunu birine emanet edemiyor. Babamın yaptığı cesaret işi, takdir ediyorum. O kişi bizi aldı ve tam gün ağarmamıştı. Trenin altına girdik. Boru gibi bir şey vardı. Onun üstüne ayaklarımızı koyduk ve altta rayları görüyoruz. Nehirlerin üzerinden falan geçtik. Belki 3, belki 4 saat tren yolculuğu yapmışızdır. O ağabey bizimleydi. Bize ‘Tutunun ve hiç hareket etmeyin.’ dedi. Yolda denetimler oldu ama bizi kimse yakalamadı.”

Edirne’de trenden indiklerini ifade eden Özdemir, “Daha sonra Kocaeli’de bir ailenin yanında kaldık. Sabah bizi annemize götürdüler. Çok net hatırlamıyorum ama korktuk. Şimdi kendi çocuğum olsa kimseye emanet edemem. Düşsek ölsek, annem ve babamın hesap soracağı kimse yok. Çok şükür sağ salim geldik. Türkiye’ye geldiğimiz için hiç pişman olmadık. Çünkü burası ana vatanımız. Kendi dilimi konuşuyorum. Türk ve Müslüman olduğumuz için buradayız.” dedi.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

BULGARİSTAN'DA BİR TÜRK İLİ: KIRCAALİ

Bulgaristan'da Bir Türk İli: Kırcaali

'BULGARİSTAN'DA İSLAM' KİTABI

'bulgaristan'da İslam' Kitabı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.