Bunları Yapmak Da "israf"

İs­ra­f, sa­de­ce elde­ki mal ve mül­kü çar­çur et­mek şek­lin­de anlaşılmamalıdır. Âyet-i ke­rî­melerde buyrulan; “Allah is­raf eden­le­ri sev­mez!..”[1] îkâ­zı hayâtın bü­tün saf­ha­la­rı­nda dikkate alınmalıdır.

Ab­dul­lâh-ı Sa­ğîr, düş­man­la­ra tes­lîm et­ti­ği mem­le­ke­tin­den an­ne­siy­le bir­lik­te uzak­la­şır­ken Pa­dul Tepesi’n­de du­ra­rak son kez Gır­na­ta’ya bak­mış, alev­ler için­de ya­nan bu in­ci gi­bi İs­lâm yur­du­nu ve İs­lâm sa­na­tı­nın hâ­ri­ka­sı olan el-Ham­râ sa­ra­yı­nı sey­re­der­ken gayr-i ih­ti­yâ­rî iç çe­ke­rek hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştı. Onun bu hâ­li üze­ri­ne an­ne­si de, ça­tık kaş­lar­la şu tâ­ri­hî ce­va­bı ver­miş­ti:

“–Ağ­la ey gâ­fil, ağ­la! Er­kek­ler gi­bi mu­hâ­fa­za ede­me­di­ğin şu mü­bâ­rek yur­dun için şim­di ka­dın­lar gi­bi ağ­la!..”

Bu ib­ret­li tâ­ri­hî ha­kî­kat­ten de an­la­şıl­dı­ğı gi­bi lâ­yı­kıy­la ko­run­ma­yan emâ­net­ler is­raf edil­miş, is­raf edi­len ema­net­ler de za­yî edil­miş ol­mak­ta­dır. Ni­te­kim En­dü­lüs Dev­le­ti yı­kıl­dık­tan son­ra sa­de­ce İs­pan­ya top­rak­la­rı el­den çık­mak­la kal­ma­mış, İs­lâm me­de­ni­ye­ti­nin se­me­re­si olan ni­ce muh­te­şem eser yok ol­muş ve ne ha­zin­dir ki yak­la­şık bir mil­yon el yaz­ma­sı ki­tap ya­kı­lıp kül edil­miş­tir.

Do­la­yı­sıy­la hiz­met in­sa­nı, üze­rin­de­ki emâ­net­le­ri li­yâ­kat­li bir şe­kil­de ve ye­rin­de kul­lan­ma­yı bil­me­li­dir. Ken­di şah­sî mal ve mül­kü­nü na­sıl is­raf­tan ka­çı­na­rak sa­hip­le­niyorsa, ona emâ­net edi­len umû­mun mal, mülk, eği­tim ve hizmetlerinde de israftan son derece kaçınmalıdır.

İs­ra­f, sa­de­ce elde­ki mal ve mül­kü çar­çur et­mek şek­lin­de anlaşılmamalıdır. Âyet-i ke­rî­melerde buyrulan; “Allah is­raf eden­le­ri sev­mez!..”[1] îkâ­zı hayâtın bü­tün saf­ha­la­rı­nda dikkate alınmalıdır.

Bu me­yan­da, meselâ va­zi­fe­si­nin ehem­mi­ye­ti­ni id­râk eden bir ho­ca­efen­di de, as­lâ ta­le­be­si­nin za­man ve ener­ji­si­ni is­raf ede­mez, et­me­me­li­dir.

Bil­me­li­yiz ki, öm­rü boş ge­çir­mek bir is­raf­tır. Eli­miz­de­ki yü­ce emânet­le­ri mu­ha­fa­za etmemek bir is­raf­tır. He­le in­sa­nın eği­ti­min­de, onun var­lık­la­rın en şe­ref­li­si ol­ma­sı is­ti­kâme­tin­de ye­tiş­ti­ril­me­yip zi­yan edil­me­si, is­raf­la­rın en bü­yü­ğü­dür.

Hâ­sı­lı bü­tün bu hu­sus­lar­da en gü­zel şey, îti­dal ve den­ge­yi mu­ha­fa­za et­mek­tir. Yani mad­dî ve mâ­ne­vî bü­tün emâ­net ve hiz­met­ler­de den­ge ve îti­da­li sar­san en teh­li­ke­li un­sur olan is­raf­tan son de­re­ce­de sa­kın­mak za­rû­rî­dir.

[1] Bkz. el-En’am, 141; el-A’râf, 31.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.