Bursa’nın Tarihi Hanları

Bursa’nın Orhan Bey tarafından 1326 yılında fethedilmesinden sonra inşa edilen meşhur hanlar.

Bursa, Orhan Bey tarafından 1326 yılında fethedildi. Şehir zamanla hanlar, çarşılar, camiler, medreseler yapılarak, yollar güvenlikli hale getirilerek mamur hale getirildi. Bu eserler, Bursa’nın sosyol ve ekonomik hayatına büyük katkı sağlayarak şehre canlılık getirdi ve şehre Türk-İslam kimliği kazandırdı.

Bursa’nın hanları yapılırken sosyal ve ekonomik hayatına katkı sağlamasının yanı sıra yapılan hayır işlerine katkı sağlama amacını da taşıyor. İşte Bursa’nın tarihi hanları.

BURSA’NIN MEŞHUR HANLARI

Emir (Bey) Han: Ulu Cami’nin hemen altında bulunan Emir Hanı, Orhan Bey tarafından, 14. yüzyılın ikinci yarısında yaptırtıldı.

Eski Yeni (Tahıl) Han: Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan han, Kanuni’nin sadrazamlarından Semiz Alizade tarafından 16. yüzyılda yaptırtıldı.

Geyve Hanı: Demirkapı Çarşısı’nın yanında bulunan bu hanı, 15. yüzyılda, Ahi Beyazıt’ın oğlu Hacı İvaz Paşa yaptırdı.

İpek Hanı: İvaz Paşa Camiî yanında bulunan bu hanı, Çelebi Mehmet Yeşil Külliyesi’ne gelir getirmesi amacıyla yaptırdı.

Koza Hanı: Ulu Cami ile Orhan Camiî arasında bulunan bu hanı Sultan 2. Beyazıt İstanbul'daki hayır yapılarına gelir getirmek amacıyla 1490 yılında yaptırdı.

Pirinç Hanı: 1508 yılında Sultan 2. Beyazıt, İstanbul'daki vakıflarına gelir sağlamak amacıyla yaptırdı.

Tuz Pazarı Hanı: Tuz Pazarı Camii yanında bulunan bu han, camiye gelir getirmek amacıyla Timurtaş Paşa’nın oğlu Ömür Bey tarafından 15. yüzyılda yaptırtıldı.

Hoca Tursun Hanı: Gürsu ilçesi, Aksu köyünde bulunan bu han, 1498 yılında Muhammedoğlu Hoca Tursun tarafından yaptırıldı.

Issız Hanı: Karacabey ilçesi, Seyran köyü yakınında bulunan han, 1394-1395 yıllarında Yıldırım Beyazıt zamanında büyük emir Celaleddin Eyne Bey tarafından yaptırtıldı.

 

İslam ve İhsan

BURSA’DA BİR ÇINAR VARDI

Bursa’da Bir Çınar Vardı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Ingiltere kraliçe yakın zamanda Türkiye ziyaretinde ilk önce Bursaya koza hana gitti galiba çok ilginç geldi bana

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.