Bürûc Suresi 10. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bürûc Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Bürûc Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bürûc Suresi 10. Ayetinin Arapçası:

اِنَّ الَّذ۪ينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَر۪يقِۜ

Bürûc Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):

Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara her türlü işkenceyi yapan, sonra da pişman olup bundan vazgeçmeyenlere cehennem azabı, bir de yangın azabı vardır.

Bürûc Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:

Her şeyi bilen ve gören Allah Teâlâ, Ashâb-ı Uhdûd kıssasında mücrimlerin işlediği bir vahşiliği ve ona karşı müslümanların gösterdiği metaneti tasvir ettikten sonra, bu vahşiliği ve mukabilindeki metaneti genelleştirerek zaman ve mekan kaydının dışına çıkarmakta ve sürekli geçerli olan bir genel kuralı hatırlatmaktadır. Nerede ve ne zaman olursa olsun, mü’min erkek ve kadınlara, imanlarından çevirmek için mihnet ve eza edip sonra da tevbe etmeyenlere; yaptıkları bu cürme pişman olup vazgeçmeyenlere, bu yaptıklarının karşılığı olarak cehennem azabı bir de yangın azabı vardır. Bu yangın azabı, gittikçe artıp genişlemesi itibariyle yangına benzeyen fitnelerinden dolayıdır. Bu azabın bir kısmı dünyada da olabilir. Ancak dünya azabıyla âhiret azabı, dünyadaki ateşin yakmasıyla cehennem ateşinin yakması kıyas edilemez. Dünya azabının bir sonu vardır, nihayet ölümle bitecektir. Ama âhiret azabı nihayetsizdir. Bu bakımdan  belâ, musibet ve işkenceler karşısında sarsıntıya uğramayıp imanlarında sabredenler, samimi imanla sâlih ameli birleştirenler, âhirette Rablerinin katında köşklerinin önünden ve ağaçlarının arasından ırmaklar çağıldayan güzel güzel bahçelere, arzuladıkları her türlü nimetlere kavuşacaklardır. Bu kavuşma büyük bir başarıdır ki, bütün cazibesiyle dünya onun yanında pek ehemmiyetsiz kalır.

Öyleyse müslüman, İslâm’ı tebliğ, yaşama ve yaşatma mücâdelesinde önüne çıkabilecek engellere aldırmadan hedefe doğru adım adım ilerlemelidir. Çünkü Allah’ın nûrunu söndürmek için çalışan zâlimleri Cenâb-ı Hakk’ın pek şiddetli yakalayışı beklemektedir:

Bürûc Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bürûc Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.