Bürûc Suresi 7. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bürûc Suresi 7. ayeti ne anlatıyor? Bürûc Suresi 7. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bürûc Suresi 7. Ayetinin Arapçası:

وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ

Bürûc Suresi 7. Ayetinin Meali (Anlamı):

Mü’minlere yaptıkları işkenceyi keyifle seyrediyorlardı.

Bürûc Suresi 7. Ayetinin Tefsiri:

Yüce Rablerine karşı kalplerinde taşıdıkları hâlis iman ve tevhid düşüncesine en küçük bir şirk kiri bulaştırmak istemeyen, sadece O’na kavuşmayı arzu eden, bu sebeple Allah’ın dışındaki güçlerin egemenliğine boyun eğmeyen mü’minleri yakmak üzere o tutuşturulmuş ateş dolu hendekleri hazırlayan Ashâb-ı Uhdûd, yüceler yücesi, bütün varlığı kudretine boyun eğdiren Cenâb-ı Hakk’ın lisanıyla lâlenetlenmiştir.

Ashâb-ı Uhdûd hakkında kaynaklarda dört değişik hadise zikredilir. Bunların en meşhuru, Yemen krallığını ele geçiren “Zû Nüvâs” hakkında olanıdır. Milâdî dördüncü asırda Yemen’e hakim olan bu kral, hıristiyan olan Necran ahâlisini, inançlarını değiştirmeye zorlamış, halk direnince bir çok insanı ateş dolu hendeklere attırarak diri diri yaktırmıştır. Bu şekilde öldürülenlerin sayısının 20.000 kadar olduğu kaydedilmektedir. Yemen’de yahudi hâkimiyeti 340-378 yılları arasında devam etmiştir. Şunu hemen belirtelim ki Ashâb-ı Uhdûd, Araplarca bilinen bir kıssadır. Bunlar, o dönemde Allah’a inanan ve bu sebeple kendi düşünce ve ideolojilerini benimsemeyen mü’minleri, kazdıkları derin hendeklerde tutuşturdukları ateşler içinde yakmışlar, kendileri de bunu insafsızca ve merhametsizce seyretmişlerdir. İşte mü’minlere böyle zulümleri reva gören  bu azgınlar ve bunların farklı zamanlarda ortaya çıkan benzerleri, Allah Teâlâ’nın kahrına ve gazabına uğramışlar ve ilâhî rahmetten kovulmuşlardır. Şu bir gerçek ki, kalplere kök salıp karar kılan imanı bu şekilde yakmaya çalışanlar başarılı olamamış, bilakis Allah’ın kahır ve gazabına uğrayarak mağlup ve perişan olmuşlardır. Ashâb-ı Uhdûd, Yüce Rabbimizin benzerleri içinden seçtiği bir örnektir. Bu tür olaylar tarih içinde benzer şekilde tekrarlanıp durmaktadır.

Sûrenin başında zikredilen yeminler, aynı zamanda Mekke kâfirlerinin de Ashâb-ı Uhdûd gibi lanetlendiklerini gösterir. Dördüncü ayetin metnindeki قُتِلَ (kutile) kelimesiyle anlatılan lânetlenme, işlenen günahın büyüklüğünü gösterdiği gibi, o günahı işleyenlere de Allah’ın gazabının çarpacağını gösterir.

Bahsedilen kâfirlerin, mü’minlerden bu şekilde intikam almalarının sebebi neydi:

Bürûc Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bürûc Suresi 7. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.