Bürûc Suresi 8. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bürûc Suresi 8. ayeti ne anlatıyor? Bürûc Suresi 8. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bürûc Suresi 8. Ayetinin Arapçası:

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ

Bürûc Suresi 8. Ayetinin Meali (Anlamı):

O mü’minlerden, başka bir sebeple değil, sadece karşı konulmaz kudret sahibi ve her türlü övgüye lâyık olan Allah’a iman etmelerinden ötürü nefret edip, intikam alıyorlardı.

Bürûc Suresi 8. Ayetinin Tefsiri:

Bu azılı kâfirler, mü’minlerden, başka bir sebeple değil, sadece karşı konulamaz kudret sahibi ve her türlü övgüye lâyık olan Allah’a inanıp güvenmelerinden ve yalnız O’na dayanıp bel bağlamalarından; diğer taraftan da onların savunduğu sistemleri reddetmelerinden dolayı öç almaktadırlar. Halbuki bu bir suç değil, Rabbimizin istediği ihlas ve tevhidin ta kendisidir. Allah’ın güç ve kuvvet sahibi olduğunda şüphe yoktur. Ancak bu dünya mü’min için bir istirahat mekanı değil, bir imtihan sahnesidir. Bu sahnede mü’minler de imanlarında test edileceklerdir. Bize şer gibi görülen bir kısım olaylar, netice itibariyle birer rahmet tezahürüdür. Ebedi âhiret nimetlerine kavuşabilmek için geçici dünya hayatında bir bedel ödemek zaruridir. Bir anlamda mü’minler çektikleri bu çilelerle, cennete girmelerinin yegane anahtarı olan imanlarına safiyet, temizlik ve keskinlik kazandırmaktadırlar. Bununla birlikte Yüce Rabbimiz, kâfirlere ve zalimlere, yeri ve zamanı geldiğinde en şiddetli bir şekilde yakalayıp hadlerini bildirmek için, bir kısım hikmetlere dayalı olarak mühlet tanımaktadır.

Cenâb-ı Hakkın “Şehîd” ismi, bilen ve gören anlamını taşımaktadır. O, kullarının bütün yaptıklarına müttalidir, hiçbir şey O’na gizli kalmaz. O her şeyi görmekte, izlemekte ve bilmektedir. Mümin kul Allah’ın kendi durumunu gördüğünü bilince, O’nun rızâsı için eziyetlere katlanması kolay olur.

Anlatıldığına göre adamın biri sopalarla dövülüyor, o ise sabredip ses çıkarmıyordu. Oradakilerden biri:

“– Sana dayak acı vermiyor mu, niçin sesini çıkarmıyorsun?” deyince adam:

“– Evet, acı veriyor, hem de çok acı veriyor” diyordu. O kişi:

“– Peki niçin bağırmıyorsun, âh, of demiyorsun” dediğinde adam:

“– Şurada bulunanlar içinde sevgilim var, beni izliyor, eğer bağırırsam onun yanındaki değerimi kaybetmekten korkarım” diye karşılık veriyordu.

Allah Teâlâ’nın Şehîd ismi, aynı zamanda yapılan zulümlerin karşılıksız kalmayacağını da gösterir:

Bürûc Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bürûc Suresi 8. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.