Bütün İbâdetlere Biz Muhtacız

Müslümanın hayatında iabdetlerin yeri, önemi ve fazileti nedir? İbadetlere nasıl bakmalıyız?

Allâh’ın namazımıza ihtiyacı elbette yoktur. Cenâb-ı Hak el-Ğanî’dir. O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bütün ibâdetlere biz muhtacız.

  • Bizim Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna günde en az beş vakit çıkıp, hâlimizi arz etmeye ihtiyacımız var.
  • Bizim o mülâkāta, o huzur ve huşûya ihtiyacımız var.

Cenâb-ı Hak kullarıyla mülâkî olmak istiyor.

Cenâb-ı Hak, kuluyla öyle bir yakınlık istiyor ki;

“Secde et ve yaklaş!” buyuruyor. (el-Alak, 19)

Kul bu emri, bir nimet bilmeli, secdelerde daha hassas ve duyarlı bir şekilde Cenâb-ı Hakk’a yakınlığı aramalıdır.

Namaz, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere davetidir.

Fânîlerin davetine ne kadar ehemmiyet veriyoruz.

Bizim o davete ne kadar büyük bir şevk ile icâbet etmemiz gerekir!

Bu hâl Cenâb-ı Hakk’a ve Rasûlullah Efendimiz’e olan muhabbetimizin bir göstergesidir.

Hâsılı;

Namaz, ferdî ibâdetlerin zirvesidir.

Namazsız bir dinde hayır yoktur. Namazsız bir hayat sefâlettir.

Hadîs-i şerifte buyurulduğu üzere;

“Namaz dînin direğidir.” (Beyhakî, Şuab, IV, 300/2550; Ahmed, V, 231, 237; Tirmizî, Îmân, 8)

Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitâb’ı oku ve namazı kıl! Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh’ı zikretmek, şüphesiz en büyük iştir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (el-Ankebût, 45)

Ancak bu zâhir ve bâtınıyla kılınan bir namazdır.

Mirzâ Mazhar Cân-ı Cânân -rahmetullâhi aleyh- de hakkıyla kılınan namazın fazîletini şöyle tarif eder:

“Her amelin bir keyfiyeti vardır. Namaz, bütün keyfiyetleri kendisinde toplamıştır. O; Kur’ân-ı Kerîm tilâveti, tesbihat, salevât-ı şerîfe ve istiğfar gibi zikirlerin nurlarını ihtivâ eder.

Eğer namazın edepleri hakkıyla yerine getirilirse, asr-ı saâdetin hâllerine benzeyen en sağlam ve doğru hâller namazda hâsıl olur.” (Abdullah Dehlevî, Makāmât-ı Mazhariyye, s. 73.)

Namaz öyle bir ibâdettir ki;

Diğer ibâdetlere pek çok bakımdan üstünlüğü vardır. Meselâ bir insan oruç tutarken, umre yaparken, haccederken, infakta bulunurken dünya kelâmı konuşabilir, başka işlerle de meşgul olabilir.

Fakat namaz ibâdeti esnasında, kul kendisini tamamen namaza teksif etmek mecburiyetindedir. Dünya kelâmı konuşamaz, kıbleden başka yöne dönemez, namaz hareketleri dışında bir hareket yapamaz.

Namazın sâir ibâdetlere üstünlüğü sebebiyledir ki, Lokman -aleyhisselâm-, oğluna şöyle nasihatte bulunmuştur:

“Şehvetini kıracak kadar oruç tut. Fakat seni (tâkatsiz bırakıp) namazdan alıkoyacak kadar çok oruç tutma! Zira namaz, Allâh’a oruçtan daha sevimlidir.” (Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, s. 84, no: 91)

Namaz öyle bir ibâdettir ki;

Onun farz kılınması, Cebrâil vasıtasıyla değil, Cenâb-ı Hak tarafından Rasûlullah Efendimiz’e mîracda doğrudan bildirilerek gerçekleştirilmiştir. (Bkz. Müslim, Îmân, 279)

Namazla kazanılacak kemâlât, hiçbir ibâdetle kazanılamaz. İslâmî ibâdetler içinde namazın rütbesi; âhiret nimetleri içinde zirve teşkil eden ru’yetullah, yani Cenâb-ı Hakk’ı müşâhede makamı gibidir. Zira namaz,
mü’minlerin mîrâcıdır.

Namaz öyle bir ibâdettir ki;

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede;

“Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiseler giyinin…” (el-A‘râf, 31) buyuruyor.

Demek ki;

Allâh’ın huzûruna pasaklı, kirli ve intizamsız bir şekilde çıkılmaz. Kılık-kıyafet olarak da en düzgün şekilde ilâhî huzûra durmak, huşûu sağlayan mânevî âmillerdendir.

  • Dünyada kulların Hakk’a en yakın olduğu an, huşû içinde kıldıkları namaz anlarıdır.

Namaz, kulun daha bu dünyada iken Rabbine mülâkî olmasıdır.

Bu sebeple Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Bana dünyanızdan üç şey (Allah tarafından) sevdirildi:

1) Gözümün nûru namaz,

2) Güzel koku,

3) Sâliha hanım.” (Nesâî, İşretü’n-Nisâ, 10)

  • Bir zât, en çok kıymet verdiği şeyi dâimâ telkin ettiği gibi, en son vasiyetiyle de ona dikkat çeker.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in âdetâ ümmetine vasiyeti, son sözleri de namaz üzerinedir.

Dînin tamamlandığını bildiren âyet-i kerîmenin (el-Mâide, 3) nâzil olmasıyla Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in risâlet vazifesi tamam olmuştu. Fakat Rasûl-i Ekrem Efendimiz, son nefesine kadar tebliğine devam etti.

Son nefeslerinde de;

“–Namaz… Namaz… Namaz…” buyurarak ümmetine en mühim tâlimâtını âdetâ bir vasiyet gibi ifade buyurmuştur. (Bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124)

Namaz öyle bir ibâdettir ki;

Onu gafletle kılan, kıldığı namazdan bîhaber, riyâkârca kılan ve cimri olanlar hakkında;

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara…” (el-Mâûn, 4) buyurulmuştur.

Yani namazı gelişigüzel, huşû ve hudûdan uzak bir şekilde, alelacele, tâdîl-i erkâna riâyet etmeden kılanlara bu tehdit vâkî olmuştur. Namazı tamamen terk edenlerin hâlini bir düşünmek gerekir!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Temmuz, Sayı: 233

İslam ve İhsan

İBADETİN KABÛLÜNÜN DELİLİ

İbadetin Kabûlünün Delili

KULLUĞUN ÖZÜ İBADETİN RUHU

Kulluğun Özü İbadetin Ruhu

İBADETİN KABUL OLMA ŞARTLARI

İbadetin Kabul Olma Şartları

İBADETİN TADI NASIL ALINIR?

İbadetin Tadı Nasıl Alınır?

İBADETİN ÇEŞİTLERİ VE DERECELERİ

İbadetin Çeşitleri ve Dereceleri

İBADETİN TOPLUMSAL FAYDALARI NELERDİR?

İbadetin Toplumsal Faydaları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.