Caferi Tayyar’ın (r.a) Şehadeti
Câfer-i Tayyar -radıyallâhu anh- kimdir? Cafer Bin Ebi Talip'e (r.a.) "Câfer-i Tayyar" denmesinin sebebi nedir? "Tayyar" sıfatını hangi hadiseden sonra almıştır? Câfer-i Tayyar'ın (r.a) şehadeti ve kısaca hayatı...
Hazret-i Câfer (r.a.) Ebû Tâlip’in oğludur. Sevgili Peygamberimizi amcazadesi olur. Tayyar onun lakabıdır. O İslâm’ın ilklerindendir.
Efendimiz 36 yaşlarında iken bir kıtlık senesi yaşanmıştı. O sene amcası Abbas ile birlikte Ebû Tâlip’in yükünü hafifletmek için çocuklarından birer tanesini almayı düşündüler. Peygamberimiz, amcası ile birlikte Ebû Tâlib’e vardılar, fikirlerini söylediler. Ebû Tâlip “Âkil’i bana bırakın gerisini ne yaparsanız yapın…” deyince Sevgili Peygamberimiz Ali’yi, amcası Abbas da, Câfer’i alıp çocukları arasına kattılar.
İslâm dini geldiğinde çocuklardan ilk Müslüman olma şerefini Hz. Ali (r.a.) almıştı. Câfer ibn Ebi Tâlip (r.a.) de hanımı Esma binti Umeys (r.a.) ile birlikte Hz. Ebûbekir’in (r.a) delâletiyle ilk İslâm kafilesine katılmışlardı.
CAFER BİN EBİ TALİP’E (R.A.) CAFER-İ TAYYAR DENMESİNİN SEBEBİ
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile Câfer-i Tayyar -radıyallâhu anh- arasındaki muhabbetten bir örnek:
Câfer -radıyallâhu anh-, Habeşistan hicretinden dönüp Medîne’ye geldi. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Hayber’e gittiğini öğrenince, yoluna devam edip O’na kavuştu. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Câfer’e:
“–Yaratılış ve ahlâk itibârıyla bana ne kadar da benziyorsun!” buyurdular. (Buhârî, Megâzî, 43; Müslim, Cihâd, 90/1783)
Câfer -radıyallâhu anh-, bu iltifattan heyecanlandı, vecde geldi. Mâsum bir çocuk gibi sevincinden oynamaya başladı ve kendinden geçti.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Câfer’in alnından öptüler ve:
“–Hayber’in fethi ile mi, Câfer’in gelmesi ile mi sevineyim?” buyurdular. (İbn-i Hişâm, III, 414)
Câfer -radıyallâhu anh-, Mûte Harbi’nde Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tâyini ile Zeyd -radıyallâhu anh-’tan sonra ikinci kumandan oldu. Zeyd’in şehîd olmasından sonra sancağı aldı. Yediği kılıç darbeleri ile iki kolunu kaybetti. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sancağını, yere düşürmemek için kesik kolları ile göğsüne sarmaya çalıştı. Bu manzarayı Medîne-i Münevvere’den seyreden Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, gözlerinden yaş dökerek naklediyor, Allah ve Rasûlullah dostunun fedâ-yı cân ederek şehîd olduğunu bildiriyordu:
“– Allah -celle celâlühû- Câfer’in kesik kollarına bedel, ona iki kanat verdi.” buyurdular.[1] Sonra da Hazret-i Câfer’in çocuklarını; “İki kanatlının oğulları!”diyerek okşadılar.
Câfer -radıyallâhu anh-, Allah -celle celâlühû- ve Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhabbeti ile mest olmuş hâlde idi. Allah -celle celâlühû- ve Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tarafından büyük iltifâta mazhar oldu. Rûhî derinliği sonsuzlaşarak, o yolda fedâ-yı cân etmeye muvaffak olup rızâ-yı ilâhîye kavuştu.
[1] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 12/489.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları