Çağrı Bey Kimdir?

Anadolu kapılarını Türklere açan, bugünkü Türkiye’nin ilk bânîsi mücahid Sultan Alpaslan’ın babası, Selçuklu Devleti’nin kurucusu Muhammed Tuğrul Bey’in ağabeyi olan Çağrı Bey’in İslam’a olan hizmetleri ve İlay-ı Kelimetullah yolundaki seferleri…

Anadolu kapılarını Türklere açan bugünkü Türkiye’nin ilk bânîsi mücahid Sultan Alpaslan’ın babası, Selçuklu Devleti’nin kurucusu Tuğrul Bey’in ağabeyi olan Çağrı Bey 990 senesinde doğdu. Künyesi, Ebû Süleyman’dır. O devirde Türkler çocuklarına bir peygamberin veya bir sahabinin ismini verirlerdi. Buna istinaden Çağrı Bey’e de Davud Aleyhisselâm’ın ismini vermişlerdi. Kardeşi Muhammed Tuğrul Bey ile Selçuklu Devleti’ni kurduktan sonra, Horasan bölgesinin emirliğini yaptı.

ÇAĞRI BEY’İN ŞAHSİYETİ

Çağrı Bey; azimli, soğukkanlı, son derece cesur, ileri görüşlü, Türk tarihinin yetiştirdiği büyük kahramanlardan olup, son derece âdil, dürüst bir insandı. Askerlik sahasında dâhî bir komutan, Müslüman Türkleri bir bayrak altında toplamak ve İslâmiyet’e hizmet etmek gayesiyle yanıp tutuşan merhametli bir kimse idi.

ÇAĞRI BEY’İN SEFERLERİ

1016 senesinde İslâmiyet’i yaymak, Allah Teâlâ’nın mübarek ismini yüceltmek ve insanların cehennem ateşinden kurtulması için Maveraünnehr’den, Bizans ülkelerine doğru cihada çıktı. Horasan bölgesinde yaşayan Türkmenleri de toplamak suretiyle ilerledi. Irak’ı Acem bölgesinden geçip, Bizans İmparatorluğu’na bağlı Ermeni Vaspurgan ve Ani kralları ile Azerbaycan’da pek şiddetli muharebeler yaptı.

Beş sene Ermeni, Gürcü ve Rumlarla mücadele etti. Müslüman olanları kardeş sayıp bağrına bastı. Eman dileyene kılıç vurmadı. Pek büyük muvaffakiyetler kazandı. Onların daha doğuya ve güneye doğru yayılarak, Müslümanları rahatsız etmelerine engel oldu. Pek çok ganimetle Maveraünnehr’e döndü. Bu seferlerinde Çağrı Bey, Anadolu’nun Müslüman Türklere, güzel bir yurt olacağına kanaat getirmişti.

EŞİ GÖRÜLMEMİŞ TEVAZU

Zaferden zafere koşan Çağrı Bey, bir gurur ve kibre kapılma korkusundan, hükümdarlık hakkını kardeşi Muhammed Tuğrul Bey’e verdi. Kendisi ona bağlı olarak, bir komutan sıfatıyla vazifesine devam etti.

DANDANAKAN MEYDAN MUHAREBESİ

Dandanakan Meydan Muharebesi, Türk tarihinde Malazgirt Zaferi ve İstanbul Fethi gibi pek önemlidir. Baş Kumandan Çağrı Bey, ordusunu Dandanakan’da, Gazne ordusunun karşısında intizama soktu. Kumandanlarına hareket tarzını yeniden hatırlattıktan sonra hücum emrini verdi. Sayı ve silahça karşı ordununkinden az olmasına rağmen üstün bir savaş taktiği ile iki günde koskoca Gazne ordusunu mağlup ettiler. Sultan Mesut canını zor kurtardı. Muharebe meydanına getirdiği bütün hazineleri, Sulçuklulara kaldı. Küçük bir ordu ile o devrin en büyük ordusunu yenen Davud Çağrı Bey, bu zafer ile Selçuklu devletinin temelini atmış oldu.

1040 Dandanakan Savaşı (Harbiye Müzesi)

ÇAĞRI BEY’İN SON HİZMETİ VE VEFATI

Sultan Tuğrul Bey’e 1059 senesinde üvey kardeşi İbrahim Yinal isyan etmiş, saltanat davasına kalkmıştı. Tuğrul Bey, ağabeyi Çağrı Bey’den yardım istedi. O da oğulları Alparslan ve Kavurd Beyleri yardıma gönderdi. Onlar yetişip İbrahim Yinal’ı mağlup ettiler ve isyanı bastırdılar. Bu Çağrı Bey’in kardeşine son yardımı olmuştu. Bu hadiselerden sonra hastalanan Çağrı Bey yetmiş yaşında olduğu halde, nice İslâm âlimlerinin ve velîlerinin yetiştiği Serahs şehrinde 1060 yılında hayata gözlerini yumdu ve oraya defnedildi.

Çağrı Bey, vefatından önce Türk milletine İran ve Doğu ülkeleri gibi çok geniş bir bölgeyi emanet etmiş, ayrıca İslâmiyet’i üç kıtada yayacak Müslüman Türkleri İ’lay-ı Kelimetullah için cepheden cepheye koşturacak olan Muhammed Alparslan’ı bırakmıştı.

Kaynak: Sadık Dana, İslam Kahramanları 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SULTAN ALPARSLAN KİMDİR?

Sultan Alparslan Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.