Candan Aziz Muhabbet
Ashâb-ı kirâm, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e muhabbette öyle zirveleşti ki, bütün varlığını O’nun yolunda fedâ etmeyi canına minnet bildi.
Sahabelerin, Hz. Peygambere muhabbetini anlatan en müşahhas misallerden birkaçı, Uhud günü İslâm ordusunda meydana gelen kısa süreli çözülme esnâsında yaşanmıştı. Meydana gelen kargaşayı fırsat bilen bir grup bedbaht müşrik, sırf Allah Rasûlü’nü hedef alarak şiddetli bir saldırıya geçti. Muhâcir ve Ensâr’dan bir kısım sahâbîler, Allah Rasûlü’nü korumak için etrâfını sardılar; bu uğurda gerekirse şehîd olmak üzere sözleştiler ve Efendimiz’e:
“–Yüzüm, yüzünün önünde siper; vücûdum, Sen’in vücûduna fedâdır! Allâh’ın selâmı her dâim Sen’in üzerine olsun! Hiçbir zaman yanından ayrılmayız.” diyerek akitte bulundular. Var güçleriyle son nefeslerine kadar savaştılar. (İbn-i Sa’d, II, 46; Vâkıdî, I, 240)
“ANAM BABAM SANA FEDÂ OLSUN YÂ RASÛLULLAH”
Ebû Talha -radıyallâhu anh- yayını çok sert çeken bir okçu idi. Uhud günü îman heyecanı içinde harb ederken elinde iki-üç yay kırılmıştı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanından ok torbası ile geçen herkese:
“–Ok torbanı Ebû Talha’nın yanına boşalt!” emrini veriyordu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun arkasından müşriklere bakmak için başını kaldırdıkça Ebû Talha -radıyallâhu anh-:
“–Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah! Başını kaldırma! Belki müşrik oklarından biri isâbet eder. Benim göğsüm Sen’in göğsüne siper olsun. Sana dokunacak olan, bana dokunsun!” diyordu. (Buhârî, Meğâzî, 18)
Sa’d bin Ebî Vakkas -radıyallâhu anh- da, Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanında müşriklere durmadan ok yağdırıyor, Varlık Nûru Efendimiz de Sa’d’ın bu candan fedâkârlığı karşısında:
“−At yâ Sa’d! Babam ve anam sana fedâ olsun!” buyuruyordu.
Bu büyük iltifâta şâhid olan Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- gıpta içinde şöyle demiştir:
“Ben, Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Sa’d hâricinde hiç kimseye; «Babam ve anam sana fedâ olsun!» dediğini duymadım.” (Tirmizî, Edeb 61, Menâkıb 26; Ahmed, I, 92)
İLK ŞEHİT ÖĞRETMENLER
İşte böyle bir muhabbet ikliminde yetişen ashâbın Peygamber Efendimiz’e; “Anam-babam, canım Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah” diyerek fedâ-yı cân etmeleri, onlar için en büyük lezzet hâline gelmişti. Bu hâlin sayısız misallerinden biri de, Recî Vak’ası’nda yaşanmıştır:
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- İslâm’ı öğretmek üzere civar kabîlelere muallimler gönderirdi. Adal ve Kare kabîleleri de muallim istemiş ve on kişilik bir heyet yola çıkmıştı. Fakat kâfile Recî mevkiine varınca tuzağa düşürüldü, muallimlerin sekizi şehîd, ikisi de esir edildi. Esir düşen Hazret-i Zeyd ve Hazret-i Hubeyb -radıyallâhu anhumâ- teslim edildikleri Mekkeli müşrikler tarafından şehîd edildi. Şehîd edilmeden evvel Hazret-i Hubeyb’e:
“–Hayâtının kurtulmasına karşılık, senin yerinde Peygamber’inin olmasını ister miydin?” denildi.
Hubeyb -radıyallâhu anh- suâli soran Ebû Süfyân’a acıyarak baktı ve:
“–Benim, çoluk-çocuğumun arasında olup Peygamberimin burada olmasını istemek şöyle dursun, benim ölümden kurtulmama karşılık O’nun şu an bulunduğu yerde ayağına diken batmasına bile aslâ gönlüm râzı olmaz.” dedi.
Bu eşsiz muhabbet manzarası karşısında âdeta donakalan Ebû Süfyan:
“–Hayret doğrusu! Ben, dünyada Muhammed’in ashâbının O’nu sevdiği kadar, birbirini seven iki kimse daha görmedim.” dedi. (Vâkıdî, I, 360; İbn-i Sa’d, II, 56)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012
YORUMLAR