Çandarlı Halil Paşa Kimdir?

Çandarlı Halil Paşa kimdir? II. Murat döneminde Halil Paşa neler yaşadı? Fatih Sultan Mehmet döneminde Çandarlı Halil Paşa nasıl rol aldı? İstanbul kuşatması sırasında neler yaşandı? Çandarlı Halil Paşa ne zaman ve kim tarafından öldürüldü? Halil Paşa'nın kısaca hayatı...

Haber: Mehmet Sait Temel

Çandarlı Halil Paşa (ö. 857/1453) 1439-1453 tarihleri arasında II. Murad ve Fatih Sultan Mehmet’in yanında sadrazamlık, başvezirlik yapmış Osmanlı devlet adamı, vezîriâzam…

ÇANDARLI AİLESİ VE OSMANLI

Osmanlıların tarih sahnesine çıkmasından İstanbul’un fethine kadar geçen süre içerisinde feodal beylerin başında gelen ve soylu bir Türkmen boyundan olduğu anlaşılan Çandarlı ailesi, İstanbul’un fethine kadar hükümdarlar üzerinde tartışılmaz bir vesayet kurmuşlardı. Devletin kuruluşunda emeği geçenlerin başında gelen bu fatih aile, askeri fütuhatta olduğu kadar, devletin askeri, siyasi, idari ve mali teşkilatlandırılmasında birinci derecede amil ve müessir oldular. İlmi ve fıkhi (hukuki) konularda da bu ailenin üyeleri hizmet etmişler, devletin kurumlaşmasında önemli roller almışlardır. Çandarlı ailesi İstanbul’un fethine kadar devletin en alt kademesinden en üst düzeyde, saray teşkilatında görev aldı, içlerinden birçok vezir çıkardı ve Çandarlı vezir ailesi adıyla Osmanlı tarihinin bir dönemine hükmetti. Ekonomik güç olarak da hızla yükselen bu aile, Venedik tüccarlarıyla ticari anlaşmalar yapacak kadar büyümüşlerdi.

ÇANDARLI HALİL PAŞA KISACA HAYATI

İbrahim Paşa'nın iki oğlu vardı. Kazasker bulunan büyük oğlu Çandarlı Halil Paşa babasından sonra vezir-i azam olmuş ve ümeradan bulunan küçük oğlu Çandarlı Mahmud Çelebide Sultan I. Mehmed Çelebi'nin dokuz kızından biri, II. Murad'ın kızkardeşi, Fatih Sultan Mehmet'in de halası olan Hafsa Sultan'la evlenmiş ve bundan çocukları olmuştur. Çandarlı Mahmud Çelebi'nin devletteki en yüksek görevi Bolu Mutasarrıflığı olmuş, bir Sırbistan seferinde esir düşmüş, sonradan Sırplarla yapılan anlaşmanın maddelerinden biri de onu kurtarmaya yönelik olmuştur.

Çandarlı Halil Paşa İstanbul'un fethinden sonra idam edilmiştir. Bugün Ege sahilinde Çandarlı Körfezi ağzındaki kale Çandarlı Halil Paşa tarafından yaptırılmış olup, körfez ve Çandarlı ilçesi onun adını taşımaktadır. Adına bazı eserler telif ve tercüme olunmuştur.

Halil Paşa'nın idamında bir oğlu Çandarlı Süleyman Çelebi kazasker ve diğer oğlu Çandarlı İbrahim Çelebi Edirne kadısı idiler. Çandarlı Süleyman Çelebi kazaskerlikten azledilerek 1455'den sonra vefat etmiştir. İbrahim Çelebi ise uzun zaman Edirne kadılığında bulunmuş ve bir ara Amasya'da bulunan şehzade Beyazıt'a lala tayin edilmiş, sonra kazasker olmuş, 1486 Şubatında Rumeli kazaskeri iken vezir ve 1498'de Çandarlı İkinci İbrahim Paşa adıyla sadrazam olmuştur. Bir sene sonra İnebahtı seferinde vefat ettiğinden cesedi İznik'e götürülüp gömülmüştür.

ÇANDARLI HALİL PAŞA KİMDİR?

Çandarlı İbrâhim Paşa’nın büyük oğlu olup babası gibi medreseden yetişti. Fakat kimlerden ders gördüğü ve ilk vazifelerini nerelerde yaptığı bilinmemektedir. Sultan I. Murad’ın kızı Üzer Hatun’un torunu Mehmed Bey’in Receb 829 (Mayıs 1426) tarihli vakfiyesine göre bu tarihte kazasker olarak görev yapıyordu. Daha sonra ailenin diğer fertleri gibi ilmiye sınıfından ayrıldı ve babasının ölümünden sonra kazaskerlikten vezîriâzamlığa getirildi. II. Murad’ın saltanatının sonuna kadar padişahın güvenini kazanmış biri olarak tam yetki ile vezîriâzamlık görevini yerine getirdi.

Osmanlı kuvvetlerinin Hermanştad ve Vasag’da Macar orduları kumandanı Jan Hünyad’a yenilmeleri ve ardından 13 Haziran 1444’te Edirne, 12 Temmuz 1444’te Segedin antlaşmalarının imzalanması sonucu II. Murad’ın saltanatı oğlu II. Mehmed’e bırakmasından sonra da görevini sürdürdü. Fakat çocuk denecek yaşta hükümdar olan II. Mehmed’in, devlet işlerinde lalası devşirme Zağanos Mehmed Paşa’nın tesiriyle hareket etmesi onu tedirgin etmeye başladı. Hemen harekete geçerek Bursa’ya çekilmiş bulunan II. Murad’a durumu anlattı. II. Mehmed’i Karamanoğulları’na ve Candaroğulları’na karşı düşmanca muameleye teşvik edenlerin cezalandırılmalarını sağladı.

ÇANDARLI HALİL PAŞA VE II. MURAT DÖNEMİ

Çandarlı ailesi sarayda etkili oldukları sürece merkezi devletten yanaydı. Gazi ileri gelenlerinin devlet üzerindeki etkinliğinden ziyade kendi güdümlerinde bir sultan ve yönetimden yanaydılar. II. Murad tahta geçtiğinde kendisine karşı çıkanları bertaraf ettikten sonra, Çandarlı ailesine daha fazla tımar ve para dağıttı. Çandarlı İbrahim Paşa tam 8 yıl II. Murad’a veziriazamlık yaptı. İbrahim Paşa’nın 1429’da ölümünden sonra veziriazamlığa oğlu Halil Paşa getirildi. Halil Paşa, II. Murad döneminin en güçlü adamı olarak görülüyordu. II. Murad’ın itimadını kazandığından serbest hareket ediyor ancak bu da vezirin hasımlarının haset ve entrikalarına sebep oluyordu. II. Murad’ı Manisa’da dinlenmeye ikna edip genç şehzade Mehmed’i tahta geçiren, sonra tekrar II. Murad’ı tahta ikna eden vezir Çandarlı Halil’dir. 24 yıl boyunca kesintisizi Sultan Murad ve II. Mehmed’in veziriazamlığını yapmıştır.

Çandarlı Halil Paşa, Segedin Antlaşması’na rağmen Papa'nın da gayretiyle Macarlar, Arnavutlar ve daha bazı Avrupa devletleriyle birlikte Eflak Prensi Mirçea’nın da Osmanlılar aleyhinde harekete geçmesini fırsat bilerek II. Murad’ı başkumandan sıfatıyla Osmanlı ordusunun başına geçmek üzere davet ettirdi. Bursa’da bulunan II. Murad’ın, papalık ve müttefik donanmasının Çanakkale Boğazı’nı kapatmış olmasından dolayı İstanbul Boğazı’ndaki Anadoluhisarı önünden Rumeli tarafına geçmesini sağladı.

Haçlılar’a karşı 11 Kasım 1444’te Varna’da vuku bulan savaş sırasında II. Mehmed ile birlikte Edirne’de kaldı. Varna Zaferi’nden sonra II. Murad’ın Edirne’ye gelmesi üzerine onun tekrar cülûsu için faaliyet gösterdi, hatta bir rivayete göre bunu başardı. Daha kuvvetli bir rivayete göre ise Varna Zaferi’nin ardından bir süre Edirne’de kalan Sultan Murad tekrar Manisa’ya çekildi. Halil Paşa, II. Murad’ı Edirne yangını (Mart 1444) ve bu olayın ardından meydana gelen yeniçeri isyanından sonra (bk. BUÇUKTEPE VAK‘ASI) Edirne’ye çağırdı ve tahta geçmesini sağladı.

Böylece II. Murad’ın ölümüne kadar (3 Şubat 1451) devleti yine eskisi gibi müdahalesiz bir şekilde idare etti. Mora’nın Türk hâkimiyetine geçmesi bu vezirliği dönemine rastlamakla beraber özellikle II. Kosova Savaşı’nda Eflak prensi olan Drakola’yı müttefiklerinden ayırarak padişahın bu zaferi kazanmasında politik bakımdan önemli rol oynadı.

ÇANDARLI HALİL PAŞA’NIN FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİ

II. Murad’ın ölümünden sonra Manisa’da bulunan Şehzade Mehmed’e haber gönderip kendisini Edirne’ye davet etti ve yeni padişahın saltanatı teslim almasına kadar arada geçen on altı gün zarfında devlet idaresini büyük bir yetkiyle yürüttü. Şehzade Mehmed’in Edirne’ye gelmesinden sonra ona biat ederek tekrar vezîriâzamlık makamında kalmayı başardı. Bu vezirliği döneminde Karamanoğlu İbrâhim Bey ile vuku bulan savaşlar neticesinde bir anlaşma imzalandı.

Yine Macaristan saltanat nâibi Jan Hünyad ile üç yıllık bir barış yapıldı. Sırp elçileriyle dostluk anlaşmaları yenilendi. Bizans sarayında bulunan Şehzade Orhan Çelebi’nin Rumeli tarafında serbest bırakılmaması için Bizans Devleti’ne karşı daha yumuşak bir siyaset takip edildi. Ancak Zağanos Paşa’nın Balıkesir’den Edirne’ye dönmesiyle iki devlet adamı arasındaki çekişme tekrar ortaya çıktı. Yeni padişah II. Mehmed bu arada Filibe’ye bağlı bir köyü mülk olarak kendisine verip onu taltif etti ve şüphelerini gidermeye çalıştı. Ancak Halil Paşa geçmişi hatırlayarak devamlı bir endişe içinde bulunuyordu.

Bununla beraber İstanbul’un fethi için yapılan hazırlıklar sırasında gerek Rumelihisarı’nın inşasında, gerekse top dökümünün sağlanmasında önemli hizmetlerde bulundu.

Çandarlı Halil Paşa İstanbul'un Fethin

Zağanos Paşa ile aralarında ihtilâf bulunmasına rağmen İstanbul muhasarasında padişahın yanında yer aldı. Fakat II. Murad zamanında Varna Savaşı’ndan önceki günleri ve II. Kosova Savaşı’nın tehlikeli anlarını yakından bildiği için yeni bir Haçlı ittifakına sebep olabilecek İstanbul kuşatmasından endişe duyuyor ve bazı şartlar içinde zaman zaman kuşatmanın kaldırılması teklifinde bulunuyordu. Fakat II. Mehmed, vezîriâzamının düşünceleri hilâfına, Zağanos Paşa’nın tekliflerini destekleyen Molla Gürânî ile Akşemseddin’in tavsiyelerine uyarak İstanbul muhasarasına devam etti.

Çandarlı Halil Paşa’nın İstanbul’un kuşatılmasına karşı çıkmasına rağmen Fatih, planlarını uygulamaya devam ediyordu. Çandarlı Halil, Venedik’le eski ticaret anlaşmasını yenileyerek Bizans’ yardımını engellemeye çalışmakla birlikte Divan-ı Hümayunda Çandarlı Halil ile arkadaşları İstanbul’un fethi planlarına hala karşı çıkıyorlardı. Ancak II. Mehmed gazi geleneğini vurgulayarak ve Bizans’ın Osmanlı Devleti için tehlike olduğunu belirterek tartışmaları kesti. 54 gün süren kuşatma boyunca Çandarlı Halil sürekli muhalefeti ile fethi engellemeye devam etmişti.

ÇANDARLI HALİL PAŞA'NIN İDAMI

Fatih Sultan Mehmed, fethin getirdiği prestijle merkezileşmiş, İmparatorluğun mutlak hakimi olmuştu. Fatih’in bundan sonra ilk adımı bir siyasal güç olan Çandarlı ailesini ve diğer soylu aileleri ortadan kaldırmaktı.

Nihayet 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’un fethinden hemen sonra, rüşvet aldığı şeklindeki söylentiler ve hakkında çıkarılan bazı tertipli sözler dolayı II. Mehmed tarafından 30 Mayıs 1453’te azledildi ve çocuklarıyla birlikte tevkif olundu. Daha sonra çocukları serbest bırakıldıysa da kendisi kırk gün sonra Edirne veya İstanbul zindanında idam edildi. Devlet tarafından müsadere edilen malları Sultan II. Bayezid devrinde çocuklarına geri verildi.

Çandarlı Halil Paşa’nın Ahmed, Yûsuf, Mehmed, Süleyman, Mustafa ve İbrâhim adında altı oğlu ile iki kızı vardı. Çocuklarının bir kısmı sağlığında öldü.

Kabri sonradan oğlu İbrâhim Paşa tarafından İznik’te Yeniçarşı caddesinde bulunan türbesine nakledildi. Türbesinin karşısında bulunan imaretiyle mescidinden bugün hiçbir iz kalmamıştır. Ege’de Çandarlı Körfezi ağzındaki kale de Halil Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Ayrıca Serez’de ceddi Kara Halil Hayreddin Paşa Camii’ne çeşitli vakıflar tahsis etmiş, Edirne’de Halil Paşa Hanı diye anılan bir de han yaptırmıştır.

Halil Paşa’nın çok zengin, cömert, devlet idaresinde tedbirli, ihtiyatı elden bırakmayan, tecrübeli ve II. Murad’ın her hususta güvenini kazanmış, müstakil hareket etmeye alışmış bir vezir olduğu söylenmektedir.

ÇANDARLI HALİL PAŞA’NIN ESERLERİ

Çandarlı Halil Paşa’nın Eserleri:

  • İznikli şair Hümâmî’nin İranlı Hümâmî’den manzum olarak Türkçe’ye çevirdiği Sî-nâme
  • Ebülhayr Ahmed Efendi tarafından tercüme edilen tıpla ilgili Saydele-i Ebû Reyhân

ÇANDARLI VEZİR AİLESİ HAKKINDA KİTAP (TÜRK TARİH KURUMU)

İçindekiler:

Önsöz - I. Bölüm Çandarlı Ailesinin Menşei

II. Bölüm Halil Hayreddin Paşa - B. Ali Kara Halil Efendinin Kadılığı - Kara Halil Efendinin Kazaskerliği - Kara Halil Efendinin Vezirliği - Hayreddin Paşa`nın Vezirliğine İlaveten Beylerbeyliği - Hayreddin Paşa`nın Vefatı

III. Bölüm Halil Hayreddin Paşa`nın Tesisleri - Hayreddin Paşa`nın Geliboludaki Camii Kitabesi

IV. Bölüm Halil Hayreddin Paşa`nın Oğulları - İlyas Paşa b. Hayreddin Paşa - Ali Paşa b. Hayreddin Paşa - İbrahim Paşa b. Hayreddin Paşa - İznik`te İbrahim Paşa`nın Sarayı - Halil Paşa b. Hayreddin Paşa - İkinci Mehmed ve Vezir-i âzam Halil Paşa - Halil Paşa`nın Katli - Halil Paşa`nın Tesisleri - Tarihlerin Tetkikinden Halil Paşa Hakkında şu Netice Alınıyor - Halil Paşa`nın Serveti - Halil Paşa`nın Evladı - Mahmud Çeleibi bin İbrahim Paşa - II. İbrahim Paşa bin II. Halil Paşa - II. İbrahim Paşa`nın Vakıfları - II. İbrahim Paşa`nın Evladı - İsa Paşa Halil bey bin İsa Paşa - Bibliyografya

ÇANDARLI KALESİ TARİHİ

Çandarlı'nın ünlü kalesi bugün hala tüm görkemi ve sağlamlığı ile ayakta durmaktadır. Yarımadanın dil üzerindeki yüksek bir yerinde ve andezit kütlenin teraslanarak yapıya elverişli hale sokulmasıyla inşa edilmiştir. Bu nedenle yeterli temel söz konusu olmadığı için dipten yan payandalarla desteklenmiştir. Duvarlarda kullanılan bazı parçaların antik özellik taşıması, burada kaleden önce kutsal bir alan yada tapınak bulunduğu kanısını uyandırmaktadır.

Kalenin yapılışını araştırırken önce kullanım alanı olarak M.Ö. 6. yüzyıllarda Pitane sitesi içinde bir işlev gördüğü akla gelmektedir. Çünkü İonya ve Aiolya siteleri şehir surları ve iç kale surları olarak iç içe iki halka oluşturur. Özellikle deniz kıyısında bir site saldırılara açık olduğu için kentin direnişi için iç kaleden aylarca sürebilmekte ve düşmanı caydırabilmektedir. Kalenin defalarca yıkılıp yapıldığı, fakat duvarlarında antik taşlarında bulunması bu görüşü doğrulamaktadır. Bu taşlar M.Ö. 2 yy. kale yapısından kalmadır. Kalenin bugünkü planı ve çizgileri içinde yapılışı ise M.S. 14. yüzyılda Foça'yı ele geçiren ve ayrıcalıklar elde eden Cenevizliler tarafından gerçekleştirilmiştir.

Cenevizliler hem Foça'ya hem de Pitane'ye kendilerini koruma amacıyla görkemli kaleler inşa etmişlerdir. Çandarlı Kalesine Foça'dan taş getirtilmiş ve kölelere taşıtılmıştır. Söylenceye göre en çok taş taşıyan köle azat edilecek denerek işin çabuk yapılması sağlanmıştır.

Cenevizlilerin Pitane kalesini yaptıkları tarihlerde Türkler de Batı Anadolu fetihlerini tamamlamak üzereydiler. Bir süre sonra Foça Saruhanoğullarının, Pitane de Karesi Beyliği'nin eline geçmiştir. Pitane alındıktan sonra bu ünlü kalesinden dolayı Türkler (Seçuklular) bu yerleşme merkezine Asar ya da Hisar diyegelmiştir.

Planı kareye yakın bir dikdörtken biçiminde olan Çandarlı Kalesi, bugün beş kulesi, mazgalları, kapısı ve duvarları ile büyük bir görkem içindedir.

İslam ve İhsan

FATİH SULTAN MEHMET KİMDİR?

Fatih Sultan Mehmet Kimdir?

ZAĞANOS PAŞA KİMDİR?

Zağanos Paşa Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.