Cehalet ile İlgili Ayetler
Cehalet nedir veyahut ne demektir? Cehalet Kur’an’da kaç yerde geçiyor? Kur’ân-ı Kerîm’de cehalet kelimesi ile ilgili ayetler.
Cehâlet kelimesi sözlükte, “bilgisizlik, bilmezlik, habersizlik, câhillik, cehil” anlamlarına gelir.
Kur’ân-ı Kerîm’de dört âyette cehâlet şeklinde, yirmi âyette de aynı kökten gelen muhtelif isim ve fiiller şeklinde geçmektedir. (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “chl” md.)
CEHALET HAKKINDA AYETLER
Bir zamanlar Mûsâ kavmine: “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar: “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediklerinde ise Mûsâ: “Câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti. (Bakara / 67. Ayet)
***
Vereceğiniz sadakalar, öncelikle kendilerini Allah yoluna adayan, bu sebeple yeryüzünde maişet için dolaşma imkânı bulamayan fakirler içindir. İffet ve hayaları sebebiyle halktan bir talepte bulunmadıklarından câhiller onları zengin zanneder. Sen ise onları sîmâlarından tanırsın. Hele yüzsüzlük edip de insanlardan ısrarla bir şey istemezler. İyilik olarak her ne verirseniz, Allah onu elbette bilir. (Bakara / 273. Ayet)
***
Sonra Allah, bu kederin ardından size bir güven duygusu indirdi: tatlı bir uyuklama hâli ki içinizden en samimi olanları bürüyordu. Bu arada bir kısmı da canlarının derdine düşmüş, Allah hakkında câhiliyeye ait gerçek dışı zanlar besliyor ve: “Savaşa çıkma husûsunda bizim fikrimizi mi sordular?” diyorlardı. Sen de onlara: “Bütün karar ve yetki tamâmen Allah’a âittir” de. Onlar, aslında sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyor ve kendi aralarında: “Bizim fikrimiz sorulsa ve tercih hakkımız olsaydı, burada böyle öldürülmezdik” diyorlardı. Onlara de ki: “Siz evlerinizde bile bulunsaydınız, haklarında ölüm takdir edilmiş olanlar, düşüp ölecekleri yerlere bir sebeple mutlaka çıkıp gideceklerdi.” Allah bunları, kalplerinizdeki samimiyeti denemek, gönüllerinizi şeytanın vesvesesinden temizlemek için yapmıştır. Allah sînelerde saklanan en gizli duyguları dahi bilir. (Âl-i İmrân / 154. Ayet)
***
Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak câhillikleri sebebiyle günah işleyip de, o günahtan çarçabuk vazgeçenlerin tevbesidir. İşte Allah, böylelerinin tevbesini kabul buyurur. Allah her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır. (Nisâ / 17. Ayet)
***
Yoksa onlar, hâlâ câhiliye hükmünü mü arzu ediyorlar? Oysa gerçeği kesin olarak bilen bir toplum için, Allah’tan daha güzel hüküm veren başka kim olabilir? (Mâide / 50. Ayet)
***
Buna rağmen eğer onların imandan yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa, o halde şâyet güç yetirebileceksen yer altından bir tünel kazıyarak veya göğe bir merdiven dayayarak onlara bir mûcize getiriver de görüp inansınlar! Halbuki Allah dileseydi hepsini hidâyet üzere toplardı. Öyleyse sakın câhillerden olma! (En'âm / 35. Ayet)
***
Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle de: “Size selâm olsun! Rabbiniz kullarına rahmetiyle muâmele etmeyi kendine düstûr edinmiştir. Buna göre artık içinizden kim câhillikle bir kötülük işler, sonra da tevbe eder ve hâlini düzeltirse, şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (En'âm / 54. Ayet)
***
Eğer onlara istedikleri gibi melekleri indirseydik, ölüler dile gelip kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp şâhit olarak karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de onlar iman edecek değillerdi; fakat onların çoğu bilmezler. (En'âm / 111. Ayet)
***
İsrâiloğulları’nı denizden geçirdik. Derken kendilerine ait bir takım putlara tapmakta olan bir kavme rastladılar. Hemen: “Ey Mûsâ! Bize de onların ilâhları gibi bir ilâh yapıver!” dediler. Mûsâ şunları söyledi: “Gerçekten siz, hep böyle cehâlet içinde gidip gelen bir topluluksunuz.” (A'râf / 138. Ayet)
***
Rasûlüm! Sen yine de af yolunu tut, iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir. (A'râf / 199. Ayet)
***
“Ey kavmim! Kaldı ki, ben tebliğime karşılık sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan Allah’tır. Sonra ben o iman edenleri yanımdan kovacak da değilim. Çünkü onlar elbette Rablerine kavuşacaklardır. Fakat bir gerçek var ki ben, sizin cehâlet içinde ve hep bilgisizce davranan bir gürûh olduğunuzu görüyorum.” (Hûd / 29. Ayet)
***
Allah şöyle buyurdu: “Ey Nûh! O kesinlikle senin ailenden değildir. Çünkü onun bütün hayatı yanlış bir inanç ve amel üzere kuruluydu. O halde hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi sakın benden isteme. Şüphesiz ben, câhillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” (Hûd / 46. Ayet)
***
Yûsuf Allah’a yönelip şöyle yalvardı: “Rabbim! Zindan bana, onların benden yapmamı istedikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, belki onlara meyleder ve câhillerden olurum.” (Yusuf / 33. Ayet)
***
Yûsuf onlara: “Siz câhilliğiniz zamanında Yûsuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?” diye sordu. (Yusuf / 89. Ayet)
***
Ancak, hiç şüphesiz senin Rabbin, yaptığının günah olduğunu henüz bilmeden veya yanılıp da bir an nefsine mağlup olarak kötülük işleyen, sonra da çabucak bundan vazgeçip tevbe eden ve hallerini düzeltenlerin yanındadır. Doğrusu senin Rabbin, onların bu samimi tevbelerinden sonra elbette çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. (Nahl / 119. Ayet)
***
Şimdi sen onları, içine gömüldükleri gaflet ve sapıklık içinde bir süre kendi hallerine bırakıver. (Mü'minûn / 54. Ayet)
***
Gerçek şu ki, kâfirlerin kalpleri gerçeği söyleyen bu kitaba karşı derin bir gaflet ve cehâlet içindedir. Üstelik onların bunun dışında işlemeyi âdet hâline getirdikleri nice çirkin işleri vardır. (Mü'minûn / 63. Ayet)
***
Rahmân’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ve vakar ile yürürler; kendini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeksizin “Selâmetle!” derler, geçerler. (Furkan / 63. Ayet)
***
“Sahi siz kadınları bırakıp erkeklere mi şehvetle yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmeyen pek câhil bir gürûhsunuz.” (Neml / 55. Ayet)
***
Onlar, boş ve çirkin bir söz duydukları zaman ondan yüz çevirirler ve bu sözleri sarfedenlere: “Bizim amellerimiz bize, sizin yaptıklarınız da size. Biz sizin için de ancak iyilik ve selâmet dileriz. Ama biz kendini bilmez câhillerle düşüp kalkmak da istemiyoruz” derler. (Kasas / 55. Ayet)
***
Dışarı çıkmanızı gerektiren zarurî bir sebep olmadıkça evlerinizde ağırbaşlılıkla oturun. Mecburi bir iş için çıkmanız gerektiğinde ise, eski câhiliye devri kadınlarının yaptığı gibi, süslerinizi ve câzibenizi dışarı vurarak çıkmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Peygamber’in şerefli hâne halkı! Allah bu emirleriyle sizden her türlü kiri gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor. (Ahzâb / 33. Ayet)
***
Şüphesiz biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de onlar onu yüklenmekten çekindiler ve onun sorumluluğunu yerine getirememekten korktular. Ne var ki, onu insan yüklendi. Bunca kabiliyet ve nimetlerle donatıldığı halde yüklendiği emânetin hakkını veremeyen insan ne kadar zâlim, ne kadar câhildir. (Ahzâb / 72. Ayet)
***
Rasûlüm! De ki: “Ey câhiller! Gerçek bu iken, benim Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi istiyorsunuz?” (Zümer / 64. Ayet)
***
Hûd şöyle cevap verdi: “Azabın ne zaman geleceğine dâir kesin bilgi sadece Allah katındadır. Ben size, bana gönderilen mesajı duyuruyorum. Fakat görüyorum ki siz, laf anlamayan câhil bir topluluksunuz.” (Ahkaf / 23. Ayet)
***
O zaman inkâr edenler gönüllerinde o taassubu; o câhiliye taassup ve gururunu alevlendirirken, Allah da Peygamberi’nin ve mü’minlerin üzerine sekînetini, huzur ve itminân duygusunu indirdi ve onların takvâ sözüne tutunmalarını nasip etti. Zâten onlar buna pek lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkiyle bilendir. (Fetih / 26. Ayet)
***
Ey iman edenler! Size, ‘hiçbir endişe, iç burkulması duymadan dinin emir ve yasaklarını açıktan açığa çiğneyebilen ve yalana aldırmayan’ bir kimse önemli bir haber getirecek olursa bunun doğru olup olmadığını iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa karşı haksız bir saldırıda bulunur, sonra da yaptığınıza pişman olursunuz! (Hucurât / 6. Ayet)
***
Onlar, cehâlet bataklığı içinde bilinçsizce bocalayıp duruyorlar. (Zâriyât / 11. Ayet)
***
Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir toplumun, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı çıkanları sevip dost edindiklerini göremezsin; isterse onlar babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları olsun! Allah, o topluluk fertlerinin kalplerine imanı nakşetmiştir ve kendi katından bir ruh ile onları desteklemektedir. Onları altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın taraftarlarıdır. İyi bilin ki, Allah’ın taraftarları, evet onlar, kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir! (Mücâdele / 22. Ayet)
***
Bir de İmrân kızı Meryem’i de örnek verir. O, iffetini çok iyi korumuş, biz de ona rûhumuzdan üflemiştik. O, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdîk etmişti. O, Allah’a bütün samimiyetiyle boyun eğen, O’nun emirlerine gönülden itaat eden biriydi. (Tahrim / 12. Ayet)
***
Melekler ve Ruh, miktarı dünya senesiyle elli bin yıl uzunluğundaki bir günde O’na yükselirler. (Meâric / 4. Ayet)
***
O gün Rûh ve melekler saf saf dizilir. Rahmân’ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz. Konuşan da ancak doğru ve uygun olanı söyler. (Nebe' / 38. Ayet)
***
Şüphesiz Kur’an, çok şerefli bir Elçi’nin getirdiği sözdür. (Tekvir / 19. Ayet)
***
Orada sözü dinlenir, kendisine son derece güvenilir. (Tekvir / 21. Ayet)
***
O gecede melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle her türlü iş için yeryüzüne iner de iner. (Kadir / 4. Ayet)
Kaynak: kuranvemeali.com