Cehaletin Düşmanı
Bu cehâleti bertaraf etmek için gerçek ilim ve gerçek tahsil lâzımdır. Cehaletin en büyük düşmanı bu gerçek ilmi araştırıp bulmak ve almaktır. Peki bu gerçek ilim ve tahsil nedir?
Ayet-i kerîmede buyurulur:
“Muhakkak ki o (insan), çok zalim ve çok cahildir.” (el-Ahzâb, 72)
Gafil insanın, kendi kendisine yaptığı zulmü, bir başka insan ona yapamaz. Çünkü bir insan bir başkasına yapabileceği en ağır zulüm ve işkenceyle, en fazla onun dünya hayatını sona erdirebilir. Hem zalim hem de ahmak ve cahil olan nefis ise; kendi âhiretini yaptığı kötü fiillerle karanlık bir dehlize çevirip, sonu cehennem ateşine çıkan ebedî bir azaba dûçâr eder.
Menfaatine düşkün olan insan, sonu ateş olan böyle bir ahmaklığa ve gaflete nasıl düşer?
Cehâleti sebebiyle…
GERÇEK CEHÂLET
Burada kastedilen cehâlet, dünyevî bilgileri bilmemek değildir. Asıl cehâlet, gaflete düşerek Cenâb-ı Hakk’ı bilmemektir. O Kâinâtın Hâlıkı’nın lutfuyla var olup da ve yine O’nun nimetleriyle perverde olduğu hâlde, bütün bu nimetleri bahşeden yüce kudreti tanımamak ve O’na karşı nankör olmaktır.
İnsan; bir imtihan gereği olarak yapısında bulunan bu cehâleti, gerçek ilim ve irfân ile bertaraf etmedikçe, sonsuz âkıbetini, zalim nefsin elinden kurtaramaz.
Bu cehâleti bertaraf etmek için gerçek ilim ve gerçek tahsil lâzımdır. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’in ilk emri:
CEHALETİN EN BÜYÜK DÜŞMANI "İKRA"
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ى خَلَقَ
“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1)
Her şeyin Allâh’ın adıyla olması. Neyi okursan Rabbinin adıyla oku!.. Kur’ân’ı, kâinat kitabı olan bu cihanı, kendini, hâdisâtın akışını, ömrünün gidişâtını ve amel defterini, yaratan Rabbinin adıyla oku!..
Cenâb-ı Hak, bu şekilde bir tahsil istiyor.
Dâimâ her şeyi Allâh’ın adıyla okumak, kalbin her an Cenâb-ı Hak’la beraberliğini îcâb ettirir. Kul bu seviyeyi gerçek ilimle kazanacak ve Rabbini unutmayacak.
Zira Haşr Sûresi’nde buyurulur:
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُوۨلٰۤئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (el-Haşr, 19)
Gaflete düşüp Cenâb-ı Hakk’ı unutmamak için de tezkiye zarûrî.
Âyet-i kerîmelerde buyurulur:
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا
“(Ki) onu (o nefsini, günahlardan) temizleyen muhakkak kurtulmuştur!” (eş-Şems, 9)
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ
“Temizlenen kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (el-A‘lâ, 14)
Bunu bize tâlim eden en büyük rehber ile, yani Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile beraberliği de tahsil edecek.
Böylece baktığı, gördüğü, okuduğu her şey onun için tefekkür malzemesi olacak.
Bu dünyaya niye geldi? Kimin mülkünde yaşıyor ve gidiş nereye? Kul bunun idrâkinde olacak.
Sahâbî bu tahsili ikmâl etti. Tarihe eşsiz bir fazîletler medeniyeti hediye etti.
Nitekim câhiliyye toplumu İslâm’la şereflenip, Efendimiz’in taht-ı terbiyesinde yetiştikten sonra «gerçek bilenler»den oldu.
Tefekkür gelişti; insan vücudunun bir damla sudan, kuşun basit bir yumurtadan, ağacın ve meyvelerin yok denilecek kadar küçük bir çekirdekten meydana gelişleri ve emsalleri üzerinde derin tefekkürler başladı…
Hayat, Allah rızâsına endekslendi.
Merhamet, şefkat ve hakkı tevzîdeki derinlik zirveleşti.
Allah Rasûlü’nün hâliyle hâllenmek, sahâbe-i kirâmın en büyük gayeleri oldu:
–Riyâzat hâli yaşandı.
–Aşırı tüketim, oburluk, lüks ve gösteriş, sahâbe neslinin tanımadığı bir hayat tarzı oldu.
–«Yarın bu nefsin konağının mezar olacağı» telâkkîsi gelişti.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Ocak Sayı: 155