Cemaatin Oturarak İmâmı Beklemesi ile İlgili Hadisler

Cemaat imâmı nasıl beklemelidir? Cemaatin oturarak imâmı beklemesi ile ilgili hadisler…

Abdullah bin Ebû Katade’nin babasından:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Namaza kametlenince beni görmedikçe ayağa kalkmayınız,” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/539)

Hadisin Açıklaması

Ebû Dâvud diyor ki: Bu hadisi aynı şekilde Eyyûb ile Haccac es-Savaf da rivâyet ettiler.

Hişam ed-Destuvâî dedi ki: Bu hadis-i Yahya bana yazıverdi. Bu dis-i (ayrıca) Muaviye bin Sellam ve Ali el-Mubarek Yahya’dan rivâyet mişler ve rivâyetlerinde (ziyade olarak) şunu nakletmişlerdir: “Beni göre ne kadar (kalkmayınız) acele etmeyiniz.” (Buharî, Kitâbu’l-Ezân, b. 21, s. 157, c. 1; Müslim, Kitâb’ul-Mesâcid, b. 29, n. 604/156, s. 422, c. 1; Tirmizî, Ebvâb’us-Salât, b. 373, n. 517, s. 394, c. 2; Nesêi, Kitâbu’l-Ezân, b. İkametü’l-Müezzinîn İmam, Rasûl-i 688, s. 31)

Kamet yapılır, imam henüz gelmemişse cemaat ayakta beklemez. Oturdukları yerde beklerler.

*

Yahya radıyallahu anhdan aynı İsnâdlarla bir önceki hadis rivâyet olundu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:

Siz “Benim çıktığımı görünceye kadar,” (ayağa kalkmayınız).

Ebû Dâvud dedi ki: (Kad Hareçtü) lafzını Ma’mer’den başkası zikretmedi. İbn-i Uyeyne bunu Ma’mer’den rivâyet etti. Fakat, “Muhakkak çıktığımda” lafzını söylemedi. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/540; Buharî, Kitâb’us-Salât, b. 27, s. 158; Müslim Kitâb’ul-Mesâcid, b. 29, n. 605/159, s. 423, c. 1; Nesêi, Kitâb’ul-İmamet, b. İkametü’s-Sifaf, n. 810, s. 89, c. 1)

*

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namazı kıldırması için kamet getirilir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yerini almadan cemaat yerini alırdı. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/541; Buharî, Kitâb’us-Salât, b. 27, s. 158,; Müslim, Kitâb’ul-mesâcid, b. 29, n. 605/159, s. 423, c. 1; Nesêi, Kitâb’ul-İmâmet, b. İkameti’s-Sufuf, n. 810, s. 89, c. 1)

*

Humeyd radıyallahu anh dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

Sabit el-Bünânî’ye namaza kamet edildikten sonra konuşan şahsın durumundan sordum. O da bana: Enes bin Mâlik’ten şöyle haber verdi. (Enes) dedi ki: Namaza kamet olundu, bir şahıs Peygamberimize karşı çıkıp onu namazdan (bir müddet) alıkoydu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/542; Buharî; Nesêi, n. 792)

Hadisin Açıklaması

Bir zaruret bulunduğu zaman kametten sonra, namaza başlamadan önce imâmın konuşabileceğine delalet eder. Zaruret yoksa konuşmak mekruhtur.

Hanefîlerden bazı fakihler ikametten sonra hemen namaza başlamak vaciptir, demişlerdir. Hanefîlerce muteber olan görüş göre; ikametle tekbir arasında zaruretsiz konuşmak mekruhtur. (Bezl-ül-Mechud, c. 4, s. 131) Mâlikilere kametle namaz arasını bitiştirmek sünnettir, az bir fasıla zarar vermez. Hanefîlerce fasıla çok da olsa zarar vermez. (Bezl-ül-Mechud, c. 4, s. 2

*

Avn b. Kehmes radıyallahu anhın babası Kehmes bize haber verdi.

Biz Minada namaza durduk, imam mihraba gelmedi, (bunun üzerine) bazımız oturdu, Kûfeli bir ihtiyar bana neye oturdun, dedi? Ben de:

Büreyde’nin oğlu oturttu, dedim, ihtiyar şu dikilen mi? Dedi.

Ve ihtiyar bana Abdurrahman bin Avsece, Bera bin Âzib radıyallahu anhdan: naklen haber verdi. (Behra) dedi ki, biz Peygamberimiz zamanında tekbir almadan saflarda uzun müddet dururduk. Bera bin Âzib dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah ve melekleri birinci safta olanlara rahmet ve istiğfar ederler. Kendisi ile safa yetişilen adımdan Allah’ın rızasına daha uygun bir adım yoktur,” dedi. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/543)

Hadisin Açıklaması

Semud: Ayakta dikilen, gafil, başını diken manâlarına gelir.

*

Enes bin Mâlik radıyallahu anhdan:

Namaz için kamet edildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise mescidin bir köşesinde birisi ile konuşuyordu. Cemaat uyuyana kadar namaza kalkmadı. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/544; Buharî, Kitâbu’l-Ezân, b. 26, s. 158, c. 1; Müslim, Kitâbu’l-Hayız, b. 33, n. 376, s. 284, c. 1; Nesêi, Kitâbu’l-İmâmet, b. 13, n. 792, s. 81, c. 1)

Hadisin Açıklaması

Necîy: Gizli sessiz karşılıksız konuşmaktır.

*

Nazr’ın babası Sâlim radıyallahu anhdan:

Mescidde namaz için kamet getirilince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cemaatı az görürse oturur namaza durmazdı. Eğer çok görürse (beklemez) namazı kıldırırdı. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/545)

*

Ali bin Ebû Talib radıyallahu anhdan:

Bir önce geçen bu hadisin misli rivâyet olundu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/546)

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CAMİDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Camide Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.