Cemaatle Namaz ile İlgili Örnekler
Cemaate devam etmek ve cemaatle namaz kılmanın fazileti ve önemi ile ilgili güzel örnekler...
İslâm dini, birlik ve beraberliğe büyük önem vermiştir. Bu yüzden Müslümanlar namazları cemaatle kılmaya teşvik edilmiştir.
CEMAATLE NAMAZ İLE İLGİLİ ÖRNEKLER
Cemaatle Namaz Terk Edilemez
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir sefer esnâsında, Dacnân ile Usfân arasında konaklamıştı. Müşrikler:
«–Onların bir namazları vardır ki, onlar için babalarından ve evlâtlarından daha kıymetlidir. Bu namaz ikindi namazıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan hücûm edin!» dediler.
Bunun üzerine Cebrâîl -aleyhisselâm-, Allah Rasûlü’ne gelerek savaş esnâsında cemaatle namazın nasıl kılınacağını târif eden Nisâ sûresinin 102. âyetini getirdi.” (Tirmizî, Tefsîr, 4/21)
Yâni şartlar ne olursa olsun, hattâ harp hâlinde bile olunsa, müslümanlar için namazı ertelemek ve cemaatle kılınmasını terk etmek mevzubahis değildir.
Cemaate Devam
Câfer bin Amr, babasının şöyle dediğini rivâyet etmiştir:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i (bir koyunun) ön kolundan kesip yerken gördüm. O anda namaza çağrıldı. Hemen ayağa kalktı, elindeki bıçağı bir tarafa bıraktı ve yeniden abdest almadan namaza durdu.” (Buhârî, Ezân, 43)
Allah Rasûlü, cemaate devam husûsunda sâhip olduğu titizlik sebebiyle, yemeğini terk etmiş ve yemekten sonra da kılması mümkün olan namazı hemen ilk vaktinde edâ etmiştir.
Bir Farz Namazı Kılmış Olan Kimse Aynı Namaz İçin Cemaatle Namaz Kılabilir mi?
Yezîd bin Âmir -radıyallâhu anh- anlatıyor:
“Allah Rasûlü namaz kılarken yanına varmıştım. Oturdum ve cemaate iştirâk etmedim. Efendimiz namazdan sonra bize doğru dönünce, kenarda oturduğumu gördü:
«–Ey Yezîd, sen Müslüman olmadın mı?» buyurdu.
«–Oldum yâ Rasûlâllah!» dedim.
«–Öyleyse cemaate katılmaktan seni alıkoyan nedir?» buyurdu.
«–Sizin namazı kılmış olduğunuzu zannederek evimde kılmıştım.» dedim. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
«–Şâyet namaza gelir de insanları namazda bulursan, onlarla birlikte kıl. Eğer daha önceden namazını kılmış isen, bu senin için nâfile olur. Evde kıldığın da farz yerine geçer.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 56/577)
Peygamberimizin Cemaatle Namaza Verdiği Önem
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, vefâtına sebep olan hastalığı esnâsında bile titizlik gösterdiği en mühim hususlardan biri de cemaatle namaz olmuştur. Hazret-i Enes’in bildirdiğine göre Fahr-i Kâinât Efendimiz, hastalığının sâdece son üç gününde cemaatle namaza iştirâk edememiştir. (Buhârî, Ezân, 46)
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- diyor ki:
“Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hastalığı şiddetlendiğinde:
«–Ashâbım namaz kıldı mı?» diye sordu.
«–Hayır yâ Rasûlâllah, Siz’i bekliyorlar.» dedik.
«–Öyleyse benim için su hazırlayınız!» buyurdu. Su koyduk, yıkandı. Kalkmaya davranırken bayıldı. Bir müddet sonra ayıldı. Yine:
«–Ashâbım namaz kıldı mı?» diye sordu.
«–Hayır yâ Rasûlâllah, Siz’i bekliyorlar.» dedik.
«–Öyleyse benim için su hazırlayınız!» dedi. Su koyduk, yıkandı. Kalkmaya davranırken bayıldı. Bir müddet sonra ayıldı.
Bu durum birkaç defa tekrar etti. O esnâda insanlar, mescidde Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ı yatsı namazına bekliyorlardı. Bunun üzerine Allah Rasûlü, namaz kıldırması için Hazret-i Ebû Bekir’e haber gönderdi. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- yufka yürekli bir zât idi, bu sebeple Hazret-i Ömer’e:
«–Yâ Ömer, insanlara namazı sen kıldırsan?» dedi. Hazret-i Ömer ise:
«–Sen buna daha lâyıksın.» diye cevap verdi. O günlerde namazı Ebû Bekir -radıyallâhu anh- kıldırdı.
Daha sonraki günlerde Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisini biraz iyi hissedince iki kişinin kollarına girerek, bir öğle namazı için mescide çıktı. (Yürürken tâkatsizliğinden dolayı mübârek ayaklarını yerde sürümesi hâlâ gözümün önündedir.)[1] Hazret-i Ebû Bekir bu esnâda namaz kıldırıyordu. Efendimiz’in geldiğini görünce geri çekilmek istedi. Ancak Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona, yerinden ayrılma, diye işâret buyurdu. Sonra gelip Hazret-i Ebû Bekir’in yanına oturdu. Bu durumda Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, Hazret-i Peygamber’e, insanlar da Hazret-i Ebû Bekir’e tâbî olarak namazı tamamladılar.” (Buhârî, Ezân, 51)
Namaza Dikkat Edin
Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
“Hazret-i Ebû Bekir namaz kıldırıyordu. Nihâyet pazartesi günü olunca saf saf namaza durduğumuzda Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hücre-i saâdetlerinin perdesini kaldırıp bizi temâşâya başladı. Ayakta duruyordu. Sîmâsı Mushaf yaprağı gibi pırıl pırıldı. Sonra tebessüm etti, mübârek dişleri gözüktü. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’i görünce o kadar sevindik ki, neredeyse namazı bozacaktık. Hazret-i Ebû Bekir, Allah Rasûlü’nün namaza iştirâk edeceğini düşünerek safa girmek için geri geri gelmeye başladı. Ancak Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, namazınızı tamamlayınız, diye işâret edip perdeyi örttü. İşte (bu, O’nu son görüşümüz oldu) o gün dâr-ı bekàya irtihâl etti.” (Buhârî, Ezân, 46)
Allah Rasûlü, arkasında, kurşunla perçinlenmiş bir binâ gibi tek saf hâlinde ve namazlarına cemaatle devâm eden bir topluluk bıraktığı için o kadar mesrûr olmuştu ki, onları seyrederken mübârek yüzünde güller açmıştı. Âlemlerin Efendisi’nin kâinâtı aydınlatan bu tebessümü ashâb-ı kirâma ümit vermişti, lâkin O artık günül huzûru içinde Refîk-ı A’lâ’ya yönelmiş, vuslat ânını bekliyordu.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in vefâtı esnâsında son sözleri:
“Namaza, özellikle namaza dikkat ediniz. Elinizin altında bulunanlar hakkında da Allah’tan korkunuz.” olmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124/5156; İbn-i Mâce, Vasâyâ, 1)
Mescide Giderken Atılan Her Adım Sevap
Câbir bin Abdullâh -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor:
Benim kabîlem olan Selimeoğulları mahallesi, mescide bir hayli uzaktı. Mescid-i Nebevî’nin etrafında ise boş yerler vardı. Evlerimizi satıp mescidin yakınına taşınmak istedik. O sırada şu âyet-i kerîme nâzil oldu:
“Şu bir gerçektir: Biz ölüleri yeniden dirilteceğiz. Onların yaptıkları iyi-kötü her işi, geride bıraktıkları iyi-kötü her izi kayda geçireceğiz.” (Yâsîn, 12)
Niyetimizi öğrenen Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Selimeoğulları’na:
“–Duyduğuma göre mescidin yakınına taşınmak istiyormuşsunuz, öyle mi?” diye sordu. Onlar da:
“–Evet, ey Allâh’ın Rasûlü! Bunu gerçekten istiyoruz.” dediler.
O zaman Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:
“–Selimeoğulları! Yerinizde kalınız da, mescide gelirken attığınız her adıma sevap yazılsın. Evet, yerinizde kalınız; mescide gelirken attığınız her adıma sevap yazılsın.” (Müslim, Mesâcid, 280, 281; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 36/1)
Cemaatle Namazın Önemi
Abdullâh bin Ümmi Mektûm -radıyallâhu anh-:
“–Yâ Rasûlâllah! Medîne’nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur. (Ben bu hayvanların zarar vermesinden korkarım, benim cemaate çıkmayıp evde namaz kılmama ruhsat var mı?)” dedi.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Hayye ale’s-salâh ve hayye ale’l-felâh’ı işitiyor musun? Öyleyse durma mescide gel.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/553)
Görüldüğü üzere Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, her ne durumda olunursa olunsun, imkânları zorlayarak da olsa cemaate iştirâkin ehemmiyetini vurgulamıştır.
Münafıklara En Ağır Gelen Namazlar
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, cemaate devâm etmeyenler için muhtelif îkazlarda bulunmuştur. Übey bin Kâ‘b -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve:
«–Filân kimse namaza geldi mi?» diye sordu.
«–Gelmedi.» dediler.
«–Filân geldi mi?» diye sordu. Yine:
«–Gelmedi.» dediler. Bunun üzerine:
«–İşte bu iki namaz (yatsı ve sabah) münâfıklara en ağır gelen namazdır. Bunlarda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilseydiniz, diz üstü emekleyerek de olsa cemaate gelirdiniz. Birinci saf, meleklerin safı gibidir. Ondaki fazîleti bilseydiniz ona yarışarak giderdiniz. Bir kimsenin diğer bir kimseyle olan namazı, yalnız kıldığı namazdan daha bereketli ve sevâbı daha fazladır. İki kişi ile olan namazı da bir kişi ile olan namazından daha bereketli ve üstündür. Beraber kılanların sayısı ne kadar çok olursa, Allah Teâlâ’nın o kadar çok hoşuna gider.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 47/554; Nesâî, İmâmet, 45)
Cemaatle Namaz Hassasiyeti
Abdullâh bin Mes’ud -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:
“Vallâhi ben, nifâkı bilinen bir münâfıktan başka namazdan geri kalanımız olduğunu görmemişimdir. Allâh’a yemin ederim ki (hasta) bir adam iki kişi arasında ayakta sallanır hâldeyken bile namaza getirilir ve onların iki taraflı desteğiyle safta durdurulurdu.” (Müslim, Mesâcid, 256-257)
Ezan Okunurken Camiye Koşmak
Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anh-, bir gün çarşıda dolaşırken namaz vakti gelmişti. Müslümanların ezanı duyar duymaz tezgâh ve dükkânlarını kapatarak câmiye gittiklerini gördü. Bunun üzerine şöyle dedi:
“–Allah Teâlâ’nın:
«Öyle erler vardır ki, onları ne ticâret ne de alışveriş Allâh’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.» (en-Nûr, 37) diye medhettiği kimseler işte bunlardır.” (İbn-i Kesîr, Tefsîr, III, 306; Heysemî, VII, 83)
Sabah Namazını Cemaatle Kılmak
Şifâ bint-i Abdillâh -radıyallâhu anhâ- şöyle demiştir:
Ömer bin Hattâb bize gelmişti. Âile fertlerinden iki kişinin uyuduğunu görünce:
“–Bu adamların neyi var ki benimle birlikte cemaate iştirâk etmediler?” dedi. Ben:
“–Ey Mü’minlerin Emîri! Akşam herkesle birlikte namaz kıldılar, -bu hâdise Ramazan’da idi- sabaha kadar da namaz kılmaya devâm ettiler. Daha sonra da sabah namazını kılıp yattılar.” dedim. Hazret-i Ömer ise şu mukâbelede bulundu:
“–Sabah namazını cemaatle kılmak, benim için sabaha kadar namaz kılmaktan daha sevimlidir.”[2]
Yatsı Namazını Cemaatle Kılmanın Fazileti
Osman bin Affân -radıyallâhu anh- yatsı namazına gitmişti. Cemaati az görünce mescidin gerisinde uzandı, cemaatin çoğalmasını bekledi. O sırada İbn-i Ebî Amre geldi, Hazret-i Osman’ın yanına oturdu. Osman -radıyallâhu anh- ona kim olduğunu sordu. O da kendisini tanıttı.
“–Kur’ân’dan ne kadar biliyorsun?” diye sordu. Buna da cevap verdikten sonra Hazret-i Osman:
“–Ey kardeşimin oğlu! Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i şöyle buyururken işitmiştim:
«Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gecenin yarısını namazla geçirmiş gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse ise, bütün gece namaz kılmış gibidir.»” (Bkz. Muvatta, Salâtü’l-Cemâa, 7; Müslim, Mesâcid, 260)
Namaza İştirâk Edin
Sâbit bin Haccâc, ashâbın cemaate devâm etmeyenlere bakışını aksettiren şu hâdiseyi nakleder:
Ömer bin Hattâb -radıyallâhu anh- namaz için câmiye gelmişti. İnsanlara doğru döndü, müezzine ezân okumasını emretti ve ayağa kalkarak:
“–Namazımız için kimseyi beklemeyiz.” dedi. Namazı edâ edince de cemaate yönelerek şunları söyledi:
“–Birtakım insanlara ne oluyor ki cemaatten geri kalıyorlar, böylece başkalarının da geri kalmasına sebep oluyorlar. Vallâhi içimden geçti ki, onlar üzerine adam göndereyim, yakalanarak getirilsinler ve onlara «Namaza iştirâk edin!» diye ihtâr edilsin.” (Abdürrazzak, I, 519)
Ümmü’d-Derdâ’yı Öfkelendiren Şey
Ümmü’d-Derdâ -radıyallâhu anhâ- anlatıyor:
Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anhümâ- öfkeli bir şekilde yanıma geldi. Kendisine:
“–Seni öfkelendiren nedir?” diye sordum. Şu cevâbı verdi:
“–Vallâhi, Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ümmeti hakkında, cemaat hâlinde namaz kılmalarından başka bir şey bilmiyorum. (Bu insanlar niçin cemaatle namaz konusunda ihmalkâr davranıyorlar.)” (Buhârî, Ezân, 31)
Sahabinin Namaz Aşkı
Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anh-, bir namazı cemaatle kılmayı kaçırdığı zaman, sonraki vakit namazına kadar ibâdetle meşgul olurdu. Hatta bu kâide yatsı namazı için de geçerliydi. Yâni böyle bir durumda sabaha kadar ibâdet ederdi. (İbn-i Hacer, İsâbe, II, 349)
Evlendi, Sabahında Namaza Gitti
Ashâb-ı kirâmdan Hâris bin Hassân -radıyallâhu anh- yeni evlenmişti. O devirde bir adam yeni evlendiğinde birkaç gün dışarı çıkmaz, dolayısıyla sabah namazına da gelmezdi. Ancak Hâris evlendiği gecenin sabâhı câmiye gelmişti. Kendisine:
“–Henüz bu gece gerdeğe girdin, nasıl dışarı çıkarsın?” diyenler oldu. O da bunlara:
“–Vallâhi sabah namazını cemaatle kılmama mânî olacak bir hanım ne kötü bir hanımdır.” cevâbını verdi. (Heysemî, II, 41)
Ezan ve Kameti Duyunca...
İbn-i Cüreyc, tâbiînin meşhur âlimlerinden Atâ -rahmetullâhi aleyh-’e sorar:
“–Bir kimse (evinde) farzı kılarken ezan veya kâmeti duysa, namazını kesip câmiye gitmesi gerekir mi?”
“–Farzın herhangi bir kısmına yetişeceğini ümîd ediyorsa evet.” der.
“–Peki kâmeti duyduğumda da ezânı duyduğum gibi namaza gelmem gerekiyor mu?” diye sorar. Atâ, bu defa da; “–Evet.” cevâbını verir. (Abdürrazzâk, I, 514-515)
Nitekim İbn-i Ömer -radıyallâhu anh-, evinde (dört rekâtlık bir) farz namazın iki rekâtını kılmıştı. Bu sırada kâmeti işitti, hemen câmiye gitti. (Abdürrazzâk, I, 514-515)
Cemaat Namazına Önem Veren Kul
Âmir bin Abdullâh, ölüm döşeğinde idi. Nefesleri sayılı iken yakınları etrafında ağlaşıyorlardı. Akşam ezânını duyunca etrafındakilere:
“–Beni kaldırın!” dedi.
“–Hayrola, nereye?” dediler.
“–Mescide!” dedi. Etrâfındakiler hayretle:
“–Bu hâlinle mi?” dediler. O, büyük bir metânetle:
“–Sübhânallâh, müezzini işiteyim de ona icâbet etmeyeyim mi? Bu mümkün mü? Beni kaldırın!” dedi.
Yakınlarının refâkatiyle mescide gitti ve orada imamla beraber bir rekât kıldıktan sonra secdede rûhunu teslîm etti.
Ömrü boyunca cemaate ehemmiyet veren bir kulun, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfuyla son nefesini de secdede vermesi, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” hakîkatinin ne güzel bir tecellîsidir.
Hak Dostunun Niyazı
Atâ bin Sâbit -rahmetullâhi aleyh- şöyle anlatır:
Hak dostlarından Abdullâh-ı Sülemî’nin hasta olduğunu duyduk. Gidip kendisini ziyâret edelim, dedik. Bize onun mescidde kaldığını söylediler. Biz bunu biraz yadırgadık. Evde yatağı dururken mescidde ikâmet ediyor olması garibimize gitti. Mescide gittiğimizde hakîkaten onu orada namaz kılarken gördük. Nefes almakta zorlandığını görünce korktuk ve üzüldük:
“–Yâ şeyh! Yatağında olsan senin için daha rahat olmaz mıydı?” dedik. Şu cevâbı verdi:
“–Bana ulaşan bir hadîs-i şerîfe göre, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kişinin cemaatle namaz kılmasının daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Ben, rûhumun mescidde namaz kılarken kabzedilmesini isterim.”
Fatiha Suresinin Sonunda “Amin” Deyin
Muhammed bin Semmâd Hazretleri oldukça âbid bir zât idi. Cemaatle namaz kılma husûsunda çok hassas davranırdı. O der ki:
“Namazlarımı cemaatle edâ ederdim. Kırk sene boyunca bir defa olsun iftitah tekbirinden mahrum kalmadım. Ancak annemin ölümünde cenâzesiyle meşgul olduğum için bir vaktin ilk rekâtına yetişememiştim. Bu vaktin namazını, cemaat sevâbını alma ümîdiyle, tam yirmi beş kere kıldım. O gece rüyamda bana:
«–Ey Muhammed, namazını yirmi beş kere kıldın, lâkin meleklerin “âmîn” demesinin sevâbını nasıl telâfî edeceksin?» denildi.” (Kandehlevî, Fezâil-i A’mâl, s. 275)
Zîrâ Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“İmam, Fâtiha’yı bitirdiğinde cemaat «Âmîn!» desin. Zîrâ cemaatin bu sözü, semâ ehlinin «Âmîn!» demesine muvâfık düşerse, kişinin geçmiş bütün (küçük) günahları affedilir.” (Buhârî, Ezân, 113; Müslim, Salât, 76)
Cemaate Devam Edenler
Rivâyete göre kıyâmet günü Allah Teâlâ:
“–Benim komşularım nerede?” diye soracak.
Melekler:
“–Sana kim komşu olabilir ki yâ Rabbi?!” diyecekler.
Allah Teâlâ da:
“–Mescidlerimi îmâr edenler (yâni cemaatle namaza devâm edenler).” buyuracak. (Ali el-Müttakî, VII, 578/20339)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Mescid, her müttakînin evidir. Allah Teâlâ, evi mescid olan kimseye, rahatlığı, rahmeti, sırat köprüsünü geçip cennete ve Allâh’ın rızâsına ermeyi vaad etmiştir.”[3]
Sultanın Şahitliğinin Kabul Edilmemesinin Sebebi
İlk Osmanlı târihçilerinden Âşık Paşazâde der ki:
“Bu Âl-i Osman, sâdık bir soydur. Onlardan meşrû olmayan bir hareket sâdır olmamıştır. Onlar, ulemânın günah dediği hareket ve amellerden son derece kaçınmışlardır.”
Nitekim onların bu güzel ahlâkları sebebiyledir ki, Şeyhülislâm Molla Fenârî, cemaate devâm etmemesi sebebiyle Yıldırım Bâyezîd’in şâhitliğini kabûl etmeme cesâretini gösterebilmiştir. Kendisine bunun sebebini soran Sultân’a da açık bir şekilde:
“–Sultanım! Sizi cemaatte göremiyorum. Hâlbuki sizler, bu milletin rehberleri olarak ilk safta yer almalısınız. Yâni sizin amel-i sâlih sâhibi olmanız gerekir... Şâyet cemaate iştirâk etmezseniz, halka kötü örnek olursunuz ki, bu da şâhitliğinizin kabûlüne mânîdir...” cevâbını vermiştir.
Bu hâdise üzerine, diğer bir rivâyete göre de Niğbolu Zaferi’nin bir şükrânesi olarak Yıldırım Bâyezîd, Bursa’daki meşhur Ulu Câmî’yi yaptırdı ve beş vakit cemaate devâm etti.
Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti ve Önemi
Hâsılı, cemaate devâm etmek, îmanda sadâkatin bir tezâhürüdür. Nitekim Peygamber Efendimiz:
“Bir şahsın mescide devâm ettiğini görürseniz, onun îmanlı biri olduğuna şehâdet ediniz.” buyurmuş ve:
“Allâh’ın mescidlerini ancak Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler mâmûr eder (ihyâ eder). İşte doğru yola ermişlerden olması umulanlar bunlardır.” (et-Tevbe, 18) âyet-i kerîmesini okumuştur. (Tirmizî, Îmân, 8/2617)
Günde beş vakit câmilerde cemaate devâm etmenin belli başlı faydalarını ehlullâh şöyle sıralamıştır:
- Allâh’ın câmilere lûtfettiği feyiz ve bereketten istifâde ile mü’minin gönlünde ictimâîleşme şuurunun kökleşmesi,
- Namazları en makbul zamanda, yâni ilk vaktinde kılmak,
- Meleklerin duâ, istiğfar ve şâhitliğine mazhar olmak,
- Şeytandan uzaklaşmak,
- İftitâh tekbirine yetişerek büyük bir ecre nâil olmak,
- Ameldeki nifak sıfatından arınmak,
- Toplu yapılan duâ ve zikirlerin feyzinden istifâde etmek,
- Müslümanlar arasındaki ülfetin devâmını sağlamak,
- Tâat ve ibâdet husûsunda yardımlaşmak,
- Sesli okunan namazlarda tilâvet ahkâmına alışmak ve öğrenmek,
- Namazı kâmilen ve huzurlu bir şekilde edâ edebilmek.
Görüldüğü gibi cemaatle namaz kılmanın pek çok faydası bulunmaktadır. İşte bu sebeple Allah Teâlâ ve O’nun Habîb-i Ekrem’i, mü’minlerin câmi ve cemaate devam etmelerini ısrarla emretmişlerdir.
Dipnotlar:
[1]. Buhârî, Ezân, 67. [2]. Abdürrazzâk, el-Musannef, Beyrut 1970, I, 526; Muvatta, Salâtü’l-Cemâa, 7. [3]. Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, tahk. Hamdi Abdülmecid es-Selefî, Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, VI, 254/6143; Ali el-Müttakî, VII, 580/20349.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR