Cenâb-ı Hak İle Dostluğa Erebilme Sanatı
Şunu unutmamak lâzımdır ki, Cenâb-ı Hakk’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur, ibadetlere muhtaç olan asıl bizleriz. Her bir ibadet, ruha ayrı bir vitamindir. Ruha verilecek vitaminler ihmal edilirse, nefsanî hayata doğru meyil başlar.
Bu fânî dünyaya, imtihan olmaya geldik. Bu hayat, bizim için ilâhî bir dershane mesâbesinde. Bu dershanenin ders kitabı, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’dir. Bize düşen vazife, ders kitabımızdan öğrendiklerimizi takvâ ile ziynetlendirip amel-i sâlihlerle zenginleştirmektir.
Cenâb-ı Hak, insana ruhanî ve nefsanî temayüller vermiştir. Bu sebeple insanda hem fücûra, hem de takvâya temâyül vardır. Fakat Cenâb-ı Hak, fücura olan temayülü bertaraf edebilmemiz için akıl nimetini ihsan buyurmuştur.
AKLIN ÖNEMİ
İslâm akla ehemmiyet verir, aklı olmayan kimseyi mükellef kabul etmez. Lâkin aklın tek başına yeterli olmadığını da kula bildirir. Yani akıl, tek başına göz, kulak gibi herhangi bir uzuv mesâbesindedir. Aklı nasıl kullanmak gerektiğini bizlere öğretmek için, insanlığa en büyük muallimler olarak peygamberler gönderilmiştir. Onlar insana, aklı vahyin ışığında kullanmayı öğretir. Kul bu şekilde nefsanî arzularını bertaraf edebilir.
İmtihan yurdu olan şu dünya pazarında son nefes selâmeti için kalbin bütün kötülüklerden temizlenmesi zarurîdir. Zira âyet-i kerîmede buyrulur:
“Nefse ve ona birtakım kâbiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (eş-Şems, 8-10)
CENÂB-I HAK İLE DOSTLUĞA EREBİLME SANATI
Takvâ, Cenâb-ı Hak ile dostluğa erebilme sanatıdır. Fücûr ise, bizi Cenâb-ı Hak’tan uzaklaştıracak olan her şeydir. Takvâya erebilmek için iç âlemimizi temizlememiz zarurîdir.
Zira hantal bir kalple, takvâya erişilemez.
Takvânın fârik vasfı, «hiçlik»tir.
Fücûrun fârik vasfı ise, «kibir»dir.
Kibirlenmek, Cenâb-ı Hakk’ın “Kibriyâ” sıfatına ortak olmaya kalkışmaktır. Bütün kötülükler, kibirlenmekle başlar. Kibirlenen insan, ahmaklaşır. İblis, kibrinden dolayı huzur-i ilâhîden kovuldu. Kârun’un, kibrinden dolayı ayağı kaydı.
Ebû Eyyûb el-Ensârî t bir gün insanlara imamlık yapmıştı. Namazı bitirdikten sonra şöyle buyurdu:
“‒Az önce şeytan bana musallat oldu ve o kadar vesvese verdi ki nihâyet benim kalbime arkamdaki insanlardan daha faziletli olduğum düşüncesini getirdi. Bundan sonra artık ebediyyen imamlık yapmayacağım!” (İbnü’l-Mübârek, ez-Zühd ve’r-rekâik, s. 287/834; İbn-i Asâkir, Târîhu Dımeşk, XVI, 50)
İbadetleri kalbî galatlarla hebâ etmemek lâzım.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Marifet Mektebi - Seminer Notları, Erkam Yayınları