Cenâb-ı Hakk’ın Söz İle Alâkalı Tâlimatları

Rabbim bizleri söz ile ilgili hangi hususlarda uyarıyor? Konuşurken neye dikkat etmeliyiz?

Zikir «anmak» mânâsıyla, tefekkürü; «söylemek» mânâsıyla da kelâmı içine alır.

Besmele, hamdele, tesbih ve tehlil gibi her türlü zikir, kalbin ve lisânın dâimâ Cenâb-ı Hakk’ı anması ve O’nu tebliğ etmesidir. Kulun her gördüğü şeyde Allâh’ı hatırlaması ve O’nu ikrâr etmesidir. Kalbin vahiyle âhenk teşkil etmesidir.

Tasavvuf yolu, sohbet yoludur. Sahâbe-i kiram, Peygamberimiz’in sohbeti ile yetişmiştir.

Sâir mahlûkat içinde, Cenâb-ı Hak, sadece insana «beyân»ı yani konuşmayı öğretmiştir. Konuşma nimetinin esas gayesi; hakkı söylemektir, Hakk’ı zikretmektir.

Konuşma dâimâ zikir olursa, insan her sözüyle Allâh’ın rızâsını aramayı gaye edinirse, her sözünden sevap kazanır.

Lâkin, Hazret-i Mevlânâ’nın tabiriyle, «sözün maskarası» olursa; yani beyan nimetini; boş söz, yalan, dedikodu, gıybet, nemîme / lâf taşıma, hakaret, çirkin ve fahşâ lâkırdılara sarf ederse, hesâbı âhirete kalan büyük günah ve zulümlere düşmüş olur.

Bu meyanda konuşma edebinden, Rabbimiz’in bizden istediği konuşma âdâbından da kısaca bahsedelim:

Cenâb-ı Hak, Lokman -aleyhisselâm-’ın evlâdına verdiği şu nasihati bize bildirmekte:

“…Sesini alçalt! (Bağırıp çağırarak konuşma!) Unutma ki, seslerin en çirkini merkep sesidir.” (Lokmân, 19)

Kabalık ve nezâketsizliği temsil eden merkep sesi; lüzumsuz yere ve aşırı bir şekilde yükselen, nâhoş ve çirkin bir sestir. Kimse o sesi özlemez, dinlemek için gayret etmez.

Diğer taraftan insanlar, bülbül ve benzeri âhenkle şakıyan kuşlara meftundurlar.

Hâsılı;

Mü’minin dili, rahmet dili olacak. Gönülleri ihyâ edecek. Onları asla incitmeyecek. Hiçbir zaman gönüllere diken batırmayacak.

Cenâb-ı Hakk’ın söz ile alâkalı tâlimatları:

«قَوْلًا كَرِيماً» Bilhassa anne-babayla, ikramkâr ve iltifatkâr şekilde konuş! (el-İsrâ, 23)

«قَوْلًا مَيْسُوراً» Bilhassa mahrumlarla; gönül alıcı, rûhu dinlendirici, tesellî edici bir şekilde konuş! (el-İsrâ, 28)

«قَوْلًا مَعْرُوفاً» Herkesle, güzel söz ve tatlı dille konuş! (en-Nisâ, 5-8)

Yine; «قَوْلًا مَعْرُوفاً» Her zaman, yerinde ve uygun şekilde konuş! (el-Ahzâb, 32)

«قَوْلًا سَد۪يدًا» Her hâlükârda, doğru söz söyle! (el-Ahzâb, 70)

«قَوْلًا لَيِّناً» Bilhassa hakkı tebliğ ederken, yumuşak sözlerle konuş! (Tâhâ, 44)

Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu şu hakikate dikkat etmek lâzımdır:

“Allah -celle celâlühû-’nun âyet-i kerîmedeki;

«–Ey Musa! Firavun’a karşı yumuşak söz söyle, ona yumuşaklık göster!» sözünü iyi anla!

Zira kaynayan yağa soğuk su dökersen, ocağı da harap edersin, tencereyi de…”

Yine Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Söz vardır, keskin kılıç gibidir; dostluğu keser, öldürür. Kalpte tedavisi imkânsız yaralar açar. Gönül bahçesindeki yeşillikleri, sevgi çiçeklerini hazan mevsimi gibi kurutup öldürür.

Bir söz de vardır ki, ilkbahar mevsimi gibidir. Her tarafı süsler, güzelleştirir, huzur ve saâdete vesile olur.”

Âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere, gönüllere girebilmenin en kestirme yolu yumuşak ve güzel bir üslûp kullanmaktır:

“Allâh’ın rahmeti sayesinde Sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar Sen’in etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 159)

İfadelerimize dikkat etmemiz, bütün hayatımıza huzur ve bereket getirir. Emrimiz altındaki bir kimseden;

“–Su getir!” diye sert bir şekilde istemek yerine, ona;

“–Bana su getirir misin kardeşim?” diye nezâketle hitâb edersek, hem o insanın gönlünü kırmamış oluruz hem de getirdiği ve içtiğimiz su bize şifâ olur.

Gözler, kalbin niyet ve mâhiyetine göre bakar ve görür. Fahr-i Kâinât Efendimiz’in bizden istediği son haslet, tefekkür ve zikir husûsiyetlerini tamamlayıcı mâhiyettedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ağustos, Sayı: 234

İslam ve İhsan

KONUŞURKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

Konuşurken Nelere Dikkat Edilmeli?

KONUŞURKEN BİR KEZ DAHA DÜŞÜNÜN

Konuşurken Bir Kez Daha Düşünün

MÜSLÜMAN KONUŞURKEN NELERE DİKKAT EDER?

Müslüman Konuşurken Nelere Dikkat Eder?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.