Cennet Bahçesinin Yanık Bülbülü
Gönülleri muhabbet-i Muhammedî ile dolu âşık sahâbîler, Resûlullah Efendimiz’in dile getirdiği emirler kadar O’nun îmâ ve işâretlerine bile büyük bir hassâsiyetle dikkat ederlerdi. Öyle ki, O’nu sâlih bir amel üzere bir defa görmeleri kâfî idi. Ayrıca bunu emretmesine gerek kalmaz, o güzel sünneti ömür boyu tatbik etmeye çalışırlardı.
Nitekim Enes (r.a.) buyurur ki:
“Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i bir gün Duhâ namazını altı rekât kılarken gördüm. O günden sonra bu namazı hiç terk etmedim.”
Bu rivâyeti nakleden Hasan-ı Basrî Hazretleri de aynı hassâsiyet içinde şöyle der:
“Hazret-i Enes’in bu ifâdelerinden sonra ben de o namazı hiç terk etmedim.” (Taberânî, Evsat, II, 68/1276)
Câbir t nakleder ki:
“Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) elimden tutarak beni evine götürdü. Bir ekmek parçası çıkardı ve âilesine:
«–Herhangi bir katık var mı?» diye sordu.
Onlar:
«–Evde sirkeden başka bir şey yok.» dediler.
Resûlullah (s.a.v.) :
«–Sirke ne güzel katıktır.» buyurdu.
Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz’den bu sözü duyduğumdan beri, ben de sirke yemeyi çok severim.” (Müslim, Eşribe, 167-169)
PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİNE GÖSTERİLEN HASSASİYET
İşte muhabbet-i Muhammedî ile dolu yüreklerde zevkler ve lezzetler dahî böylesine değişiyordu. Bu hâlin diğer bir misâli de büyük hadîs âlimi ve müctehid İmam Nevevî Hazretleri’dir. O da, Resûl-i Ekrem Efendimiz’e öyle bir hassâsiyetle tâbî olmaya çalışıyordu ki, Allah Resûlü’nün karpuzu nasıl yediğini bilmediği için, O’nun tarzının dışında hareket etmekten korkarak, ömrü boyunca karpuz yememiştir.
“HADDİ AŞMAK” TABİRİ NEREDEN GELİYOR?
Yine O Hidâyet Güneşi’ne âşık, nurlu bir hilâl olan Hak dostu Hoca Ahmed-i Yesevî Hazretleri de Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v.) 63 yaşında ebediyete irtihâl ettikleri için bu yaştan sonraki ömründe yeryüzünde dolaşmaya vedâ etmiş, vefât edinceye kadar on yıl, mezar gibi bir yerde irşad hayâtına devam etmiştir.
EFENDİMİZE KAVUŞACAĞI GÜNÜN HASRETİNİ ÇEKEN SAHABE
Allah Rasûlü’nün müezzini, cennet bahçesinin yanık bülbülü Hazret-i Bilâl (r.a.) da Efendimiz’in ukbâya irtihâlinden sonra Medîne’de duramamıştı. Ömrü boyunca Efendimiz’e kavuşacağı günün hasretiyle yaşayan bu Resûlullah aşığı, altmış küsur yaşında Dımaşk’ta vefât etti. Vefâtı esnâsında:
“–Yarın inşâallâh sevgili dostlarıma; Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ve arkadaşlarına kavuşacağım.” diyordu.
Hanımı:
“–Vah başıma gelenlere!” diye ağlayıp dertlenirken, gönlü Peygamber aşkıyla dolu Bilâl (r.a.) :
“–Ah ne güzel, ne hoş!” diye seviniyordu. (Zehebî, Siyer, I, 359)
Tabiî ki ömür, O’na muhabbet bağının âşık bir bülbülü olarak yaşanırsa, ölüm de vuslat sevincinin yaşanacağı bir düğün-bayram olur.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR